UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

SİNA KOLOĞLU YAZDI: "SEVİLEN O DİZİ FİNAL YAPIYOR!.."

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

SİNA KOLOĞLU YAZDI: "SEVİLEN O DİZİ FİNAL YAPIYOR!.."

ALİ EYÜBOĞLU-MİLLİYET

MAHZUNİ’DEN BUGÜNE SANATÇILARDA “VEFA”!

Ali Öztunç’un Doğan Kitap’tan çıkan Mahzuni Şerif’in hayatını anlattığı “Devr-i Mahzun”dan o kadar çok not aldım ki, paylaşmam gereken.

61 yaşında aramızdan ayrılınca arkasında 20 bin civarında şiir, 453 plak, 71 kaset, 11 kitap bırakan ozan, sanat adına verimli, ama çileli bir hayat yaşamış çünkü.

Askeri okuldan atılan, aşık olup kaçırdığı öğretmen okulu öğrencisi Fatma (Sonra üçüncü eşi oldu) yüzünden gurbete gitmek zorunda kalan, çalıp  söyledikleri yüzünden defalarca hapis yatan Aşık Mahzuni’nin her seferinde sanatçı dostlarının vefasızlığına isyanı da var kitapta.

“Eskiden insanlar bu denli vefasız değildi” diyenler olabilir, ama sanat dünyasına dair okuduklarımdan ve tanık olduklarımdan sonra diyeceğim şu:

Şov dünyasında değişen bir şey yok… ‘Vefa’yı bir semt adı ve boza markası sananlar dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak…

Danışılmayan danışman

Başından üç evlilik geçen, Yılmaz Güney’in hapishane, Aşık Veysel’in, Neşet Ertaş’ın saz arkadaşı ozanın yolu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’yken Murat Karayalçın’la bile kesişmiş. 

Karayalçın onu “Kültür danışmanı” yapınca Gaziantep’teki evini ve ailesini Ankara’ya taşıyan Mahzuni, aylarca belediyeden arayan olmayınca telefona sarılır, ama ulaşamaz başkana. 

Aylar sonra gazetede, “Aşık Mahzuni, belediyede mevsimlik işçi oldu” haberini okuyunca kaynar sular dökülür ozanın başına. Önce istifasını yazar, sonra dert ortağı sazını alır eline ve başlar söylemeye:

“Bakın şu başıma gelen işlere / Ben Karayalçın’a danışman oldum / Ne yüzümü gördü ne de tanıştı / Geldim Ankara’ya buldum belamı.”

Yılmaz Erdoğan’a dava

“Domdom Kurşunu”, “Yuh Yuh”, “Fakir Muhtaç Olmuş Kuru Soğana”, “Erim Erim Eriyesin”, “Sarhoş” gibi milyonların diline pelesenk olan eserleri yazıp  besteleyen, Sabahat Akkiraz’ı keşfeden, oportünist bulduğu Yavuz Bingöl’ü sevmeyen Aşık Mahzuni’nin öldüğünde Yılmaz Erdoğan’la davalık olduğunu bilmiyordum. Öztunç, kitabında şöyle anlatıyor bunun sebebini:

“Yılmaz Erdoğan, en büyük çıkış yapmasını sağlayan ‘Vizontele 1’ filminde Mahzuni’nin ‘Çeşmi Siyahım’ eserini kullanmıştı, ama bunun için ozana herhangi bir ödeme yapmamıştı.

Galada filmde oynayan ve eserleri kullanılan sanatçıları sahneye davet eden Yılmaz Erdoğan, Mahzuni’yi unutmuştu. Bu durum ozanın canını sıktı. Eserine, kişiliğine, ozanlığına, yıllarına hakaret edilmiş gibi hisseden Aşık Mahzuni, Yılmaz Erdoğan’a dava açtı. Dava, Mahsuni’nin vefatından sonra da yıllarca sürdü.”

GÜNÜN SÖZÜ

Herkese vefaIı oIsaydı dünya, sıra mı geIirdi senin yaşamana? (Ömer Hayyam)

 

SİNA KOLOĞLU-MİLLİYET

SON DÖRT BÖLÜM

Hayat Sırları’, yılın iddialı dizileri arasındaydı. Beklenen olmadı.

Ev ahalisinin de izlediği bir diziydi. Hikaye ağır gidiyordu. İzlerken, Hazar Ergüçlü’nün saçlarıyla uğraşıyorduk, bir merak vardı. “Son dört bölüm kaldı, bitecek” dediler.

‘Neden böyle oldu?’ sorusuna, “Yumuşak ve naif kalmış” cevabını verdiler. Most Yapım, Mahinur Ergun’la başka projelere doğru şimdiden yola çıkmalı. Bir de bu ‘Kore uyarlamaları’ yerine, kemiksiz bizden bir iş olsun.

Alın size kaliteli oyuncu!

FOX’ta geçtiğimiz cumartesi akşamı, ‘Devlet tiyatrolarının taşeron sanatçıları’ diye bir haber vardı. İzlerken bu başlık aklıma geldi. Yedi yıldır devlet tiyatrolarında sınav açılmıyor ve 700 mezun oyuncu, saat başı 113 TL’ye 12 saat kadrosuz ‘sanat’ yapıyor.

Oyuncular, durumlarını sanatsal bir üslupta anlatan bir video hazırlamış. Yaz sezonu bitiyor, onlar işsiz kalacak. Konuşmasını, bakmasını, durmasını bilmeyen ‘şampuan güzeli’ kategorisinden başrollerin, ısrarcı takımı ekranda. Bu okullu oyuncular, hem güzel, hem yakışıklı, hem de eğitimli. Kapıları açalım ve en azından genç, güzel ve eğitimli kadrodan oluşan romantik komediler izleyelim.

‘Oynatalım abi‘ işe yarıyor

TRT spor’da, ‘Oynat Uğur’cuğum’un işe yaradığını gösteren bir tablo izledim. Mustafa Çulçu, ersin düzen’le cumartesi gecesi pozisyon değerlendiriyordu. Halis Özkahya, Kasımpaşa-Konya maçında Ali Çamdalı’nın ve Galatasaray-Akhisar karşılaşmasında Serdar Aziz’in ‘destek kol’ pozisyonlarına, ‘elle kesme’ kararı verdi. Aynı hakem, Trabzonspor-Bursaspor maçında (cumartesi oynanan) Titi’nin ceza sahası içindeki hareketine, ‘destek kol’ yorumunu yaptı. Hakemin daha önceki kararlarına göre, ‘penaltı’ vermesi lazımdı. Ya da diğer pozisyonlara, düdük çalmaması gerekirdi. Eğitici ve öğretici ‘yakın göster, tekrar oynat’ durumu...

Basket maçları da seyircisiz

Beşiktaş-Galatasaray ve Trabzonspor-Büyükçekmece maçları, beIN Sports’ta canlı oynandı. Her iki karşılaşma da boş tribünlere oynadı. Hani basket, ‘efendi seyirci’ sporuydu? Bu maçı ekranda böyle kim izler? ‘Kavga etmesinler’, işin kolay yolu. Hem seyirci gelsin, hem de kavga olmasın. Hem yayıncı kuruluş para kazansın hem de ceza keselim. Hepsi birlikte olmuyor işte!

 

OYA DOĞAN-VATAN

İsimsizler veda etti

Asker dizilerinin patlama yaptığı dönemde ilk başlayan dizi Kanal D’nin İsimsizler’i oldu. Senaryosunu önceden okuma şansım olmuştu. Ancak televizyonda izlediğim dizi okuduğum senaryoyu hiç yansıtmıyordu. Evet kelimeler aynıydı ama o dünya ve mizansenler izleyiciye duyguyu geçirmiyordu. Daha sonra diğer asker dizileri geldi. Savaşçı ve Söz bu modanın etkisiyle alıp başını giderken İsimsizler reyting olarak iki dizi kadar ses getirmedi. Yeni sezonda hem hikayede değişiklikler oldu, hem yönetmeni değişti, hem de yeni oyuncular eklendi. Fakat bir türlü istenen başarı yakalanamadı. Dizinin günü değişti, bu defa cumartesi akşamları yarışa çıktı. Ancak bu türde bir cumartesi başarılı olması imkansızdı. Öyle de oldu. Bu kez İsimsizler’in yerine Dostlar Mahallesi geldi. Cumartesi akşamı önce Dostlar Mahallesi, ardından da İsimsizler’in finali yayınlandı. Sonuç Dostlar Mahallesi İsimsizler’in boşluğunu reyting olarak dolduramadı. İsimsizler doğru zamanda, doğru konjonktürde başlamasına rağmen bu türde başlayan diziler arasında ilk veda eden dizi oldu. Tüm ekibin emeğine sağlık! Ama bu türün iş yaptığı bir dönemde yayından kaldırılması üzerine iyi düşünmek gerekiyor. Hataların üzerinden geçip aynı yanlışa düşmemek gerekiyor.

Kendisini gözünüze sokmadan müziğiyle kulağınıza işliyor

Gece hayatında çok fazla gezen biri değilim. Ancak geçtiğimiz hafta arkadaşım Uğur Genç’in davetiyle Gökhan Türkmen konserine gittim. Uğur, Beşiktaş esnafıdır, oyuncudur. Şu sıralar Gökhan Türkmen’in asistanlığını da yapıyor. İlk defa Türkmen’in canlı performansını dinledim. Ne kadar çok şarkısını biliyorum diye düşünmeden edemedim. Bence Gökhan Türkmen, kendisini gözümüze sokmayan ama müziğiyle farkında olmadan kulağımıza işlemiş bir isim. Sakin bir sahne performansı var Türkmen’in. Odaklandığınız şey sadece müzik ve müziğe doyarak geceden ayrılıyorsunuz. Bundan sonra Gökhan Türkmen’in konserlerini kaçırmam. Çünkü sadece müzik dinlediğim ve kulağımın pasının silindiği konserleri özledim.

Bu kampanya izleyiciyi rahatlatır mı?

Bu habere sevinelim mi üzülelim mi bilemedim. Mail kutumda bir bülten gördüm. “Kendine Güvenen Kampanya”sı başlığıyla gelen bültende şu yazıyordu. Digitürk, ilk 3 ay içinde memnun kalmayan müşterilerinin üyeliklerini hiçbir ek ücret almadan iptal ediyor ve abonelerin iptal evrakları ile cihazları Digiturk teknik servisleri tarafından evden teslim alınıyor. Digitürk, içinde spordan belgesele, yemekten müziğe, filmden diziye binlerce seçeneği barındıran bir platform. Ancak o kadar çok negatif geri bildirim alıyor ki, son kampanyaları aslında kullanıcıyı rahatlatacak nitelikte. Başka bir ülkede olsam bu kampanyayı saçma bulurdum. Ama Türkiye’de bu kampanyanın mantıklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü ne yazık ki, bir kere Digitürk üyesi olduğunuzda çıkmak için size ağır bedeller ödetiyordu. Şimdi en azından bu kaygı olmayacak. 

 

MEVLÜT TEZEL-SABAH

Bitsin bu ‘Ayla’ kavgası

Başarılı senaryo yazarı Yiğit Güralp, 'Ayla' filmi Oscar'da Yabancı Dilde En İyi Film dalında aday adayı yapımlar arasında ilk dokuza giremeyince şu tweet'i attı: 'Ve Oscar'a aday olan dokuz film açıklandı. #Ayla- Filmi aday olamadı. İlk günden ber, kelime oyunu yaparak, aday adayı olan filmimizi aday olarak lanse etmenin hoş olmadığını söylüyorum. Marifet aday adayı değil aday olabilmekti. Dokuz meslektaşımı kutluyorum"

Güralp, eleştirisinde haklı; 'Ayla'nın Oscar adayı gibi lanse edilmesi doğru değildi ama bu çok da büyütülecek bir mesele mi tartışılır. Filmle ilgili röportaj ve haberlerde aday adayı olduğu bilgisi hep verildi ama başlıklar 'Oscar adayı' diye çıktı. Birçok yapımcı, filminin Oscar aday adayı olma başarısını tanıtım malzemesi olarak kullanır, bunu çok abartmamak gerek. Güralp'in paylaştığı tweet'e sanki 'Ayla'nın Oscar'da ilk dokuza kalamamasına sevindiği gibi bir izlenime kapılanlar oldu. Yorumunda 'Ve Oscar'a aday olan dokuz film açıklandı. #AylaFilmi aday olamadı' vurgusu tartışmaya açık bir ifade. 'Evet, Güralp bu duruma sevinmiş', 'Yok canım, sadece aday değildi zaten demiş' diyenler de olabilir.

Örneğin 'Ayla' filminin başrol oyuncusu İsmail Hacıoğlu, kişisel Instagram hesabından Oscar heykellerinin yanında poz verdiği bir fotoğrafını paylaşıp şu yorumu yaptı: "Duydum, alamayacağımızı duyunca sevinenler olmuş. Kendilerini kaybetmişler, kendi nefeslerinde boğulup kaybolmuşlar. Ne denir böylelerine bilmem ki... Dert etme efendi! Bununla olmadı, bir dahakine olur. Bir gün mutlaka olur. Biz elimizden geleni sevgiyle yapalım da. Eyvallah."

Hacıoğlu, bu paylaşımında galiba Güralp'i eleştiriyor. Nereden nereye... Güralp, 'Ayla' filminin senaryosunu yazarken, kendisinin ekipten dışlanacağını, isminin filmin resmi internet sitesinde bile kullanılmayacağını ve filminin Oscar'a aday gösterilmeyince tartışmalı ifadelerde bulunacağını aklına getirir miydi? Ya da Hacıoğlu, kendisi için müthiş bir karakter kaleme alan Güralp'e kızacağını tahmin eder miydi?

Bence her iki tarafın da haklı ve haksız olduğu noktalar var ama bu tartışmayı uzatmak kabak tadı vermeye başladı. İki tarafa da tavsiyem; 2017 yılına damga vuran başarılı, gişede büyük iş yapan 'Ayla' ile gurur duymaları. Her iki tarafta yolları ayrı düşse de, birbirlerine kızsalar da sonuçta ortaya başarılı bir film çıktı. Kavgalar, sürtüşmeler unutulur gider, geriye sadece büyük emek harcanan sanat eserleri kalır. 'Ayla' filmi bundan 100 yıl sonra da izlenecek ama bu kavgaları, sürtüşmeleri kimse hatırlamayacak. Birbirinizi yemenin alemi yok, her şeye rağmen 'İyi bir film çektik' deyip mutlu olmak bu kadar mı zor?

Yılın kelimesi youthquake

İngilizce'de deprem, yer sarsıntısı anlamına gelen earthquake kelimesi ile gençlik anlamına gelen youth kelimesinin birleşiminden oluşan youthquake terimi, genç bireylerin hareketlerinden veya nüfuzundan kaynaklanan önemli kültürel, siyasi veya sosyal değişiklikler anlamına geliyor. Oxford Sözlüğü yazarları; 2016- 2017 yılları arasında youthquake teriminin kullanımının beş kat arttığını belirtiyor.

Youthquake esprili, pozitif bir kelime ve en önemlisi tabanı gençlik olan bir değişimi de ifade ediyor. Umarım 2018 yılına da pozitif, eğlenceli bir kelime damgasını vurur.

‘Feride’ yıllara meydan okurken

Bazı roller oyuncuya yapışır, hep oynadıkları o karakterle anılırlar. Tıpkı 30 yıl önce Reşat Nuri Güntekin'in aynı adlı ölümsüz eserinden uyarlanan 'Çalıkuşu'nda 'Feride' karakterini canlandıran Aydan Şener gibi. Şener, Posta gazetesine röportaj vermiş ve söz dönüp dolaşıp yine 'Çalıkuşu'na gelmiş. Ünlü oyuncu, 2013 yılında tekrar çekilen 'Çalıkuşu'nu topa tutmuş, 'Feride' karakterine hayat veren Fahriye Evcen'e göndermede bulunmuş: "Fahriye'de kendimi göremedim. O dizinin sadece adı 'Çalıkuşu'ydu. Biz romanı oynadık. Diziyi uzatmak için romandan kopmadık. Klasik eserleri uzatmak, konuyu sürdürmek saçma!"

Şener haklı; ne Fahriye 'Feride' olabildi, ne de dizi romandaki 'Çalıkuşu'. Belki de çocukluğumuzda hafızamıza kazınan 'Çalıkuşu'nu aradık hep, ne güzel diziydi, ne çok etkisinde kalmıştık. Şener ile ilgili hep şu geyik yapılır: 'Hiç yaşlanmıyor. Ben daha çocuktum Aydan Şener vardı.'

Aslında Şener'in yaşı 54, onun için bu geyiği yapmak için erken daha. Eskide takılmanın, hâlâ 'Çalıkuşu'nu tartışmanın kimseye faydası yok. Normal şartlarda dünyada Şener gibi yıldız isimler, uzun süre dizi ve sinema sektöründe çalışmaya devam ediyorlar. Bizde ise 'eski oyuncu' diye saçma bir söylem var. Aydan Şener gibi birçok oyuncu, 'eski oyuncu' damgası yiyip sektörden uzaklaştırılıyor. Oysa Şener şu sıralar Haldun Dormen'in sahneye koyduğu 'Sevgilime Göz Kulak Ol' oyununda canlandırdığı 'Amelie' karakteriyle çok konuşuluyor. Şener gibi usta oyuncuların kıymeti bilinmeli, dizi ve sinema sektöründe onları görebilmeliyiz.

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERköşe yazarları