UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

KALBEN: “BİR KADINA PLATONİK AŞIK OLDUM!”

Hürriyet'ten Hakan Gence'ye konuşan Kalben, 33 yaşında hayatının ikinci yarısının başladığını söyledi. İşte o röportaj!

KALBEN: “BİR KADINA PLATONİK AŞIK OLDUM!”

- İlk çıktığınızda omuzları biraz düşük, vücudunu gitarıyla kapatan bir kadındınız. Yeni albümün kapağında ve bugünkü fotoğraf çekiminde kendisiyle barışık biri var. Ne değişti?

Kadın vücudunda olduğumu fark ettim! Ölene kadar da bu kadın vücudunda olacağım. Üstelik diğer kadınlardan da farklı bir vücutta değilim. Hepimizin memeleri, göbişi var. Hepimizin bir yerlerinde istemediği kıllar çıkıyor. ‘O zaman ben bu güzellikten neden uzak duruyorum’ diye düşündüm.

- Kadın bedeninde olduğunuzu 33 yaşında mı fark ettiniz?

Çocukluğumdan beri o kadar çok fiziksel ve ruhsal şiddet görüp örselendim ki... Literatürde olup benim başıma gelmeyen bir şey yoktur.

- Biraz açar mısınız?

Bir ilişkin vardır, adam sen sahneden indiğinde başına, “Neyin özgüveni bu” diyerek bir bardak fırlatır, camlar bir yerini keser, “İlişkimi yürütmek için böyle davranmasam daha iyi olacak” diye düşünürsün... Bir arkadaş grubunda bir adam çıkıp “Sen de kadın mısın? Baksana şuradaki kadınlara ne kadar güzeller” der, sen güzel olmadığına inanırsın... Ben artık başkalarının gözleri, fikirleri üzerinden tecavüzlerini ve yağmalarını reddediyorum. Ömrümün ilk yarısını tamamladım. Bu ikinci yarısı...

Ömrün bu yarısında ne var?

Birileri, “Kalben kendini bozdu” diyebilir. Doğru, belki kendimi bozmuşumdur. Ama ilk yarıdaki ben, biraz bozulup açılıp rahatlaması gereken biriydi. Şiddet gören, kendini kutulara kapatan bir insan olmak istemedim. Şimdi hayvan gibi bir enerjiyle müzik yaparken, “Seninle ekmek teknesine binmiş insanlar var. Senin bu özdeğersizliğin doğru mu? Dünyanın zor bir köşesindeki 12 yaşında, gitar çalmak isteyen bir kıza göstermek istediğim şey bu mu” diye düşünüyorum. O kıza da diş telleriyle, gözlükleriyle, göbeğiyle, bütün kusur görülen yerleriyle çok özgür olması gerektiğini anlatmak istiyorum.

- Yeni şarkınız ‘Kalp Hanım’da kendinizden bahsediyor ve hayal kırıklıklarınızı dile getiriyorsunuz. Hayata kırgın mısınız?

‘Kalp Hanım’ı yazdığım zaman kırgındım ama yazdıkça iyileştim. Çünkü ilk defa kendime, “Nasılsın” diye sordum. Yıllardır kendime dönüp ne hissettiğimi, ne istediğimi hiç sormamışım.

- Neden?

Sebep biraz kültürümüz... Bizler çocuklarımızı çok fazla sevgiyle ve ilgiyle büyütmek yerine, bir sınavda 100 üzerinden 95 aldıklarında, “Neden beş puan eksik aldın” diye ensesine vuran bir toplumuz. Hep kusursuz olmamız bekleniyor, belli bir kalıbın içinde yetiştiriliyoruz. Ben de iki memurun çocuğu olarak bir kasabada, öyle bir hayatta büyüdüm. Sonra büyük şehre gittiğimizde, bütün bu debdebenin içinde; annemi gururlandırmak, ona evlilik kurumunun veremediği şeyleri çocuğu olarak verebilmek, bir oğlan ya da kızın hoşlandığı biri olmaya çalışmak derken ‘Kalben’ adındaki kızın ne istediğini sormadım. Sorduğumda da şefkat, özen, ilgi ve cebime sıkıştırılmış küçük notlar beklediğimi gördüm. Benim özdeğerim önceden boş bir tarlaydı. Şimdi orayı bol bol çiçeklerle ve ağaçlarla dolduruyorum.

 - Artık sahnede ve kliplerinizde daha çok dans ediyorsunuz...

Bir gün kendimi karşıma aldım, “Kızım sen dans etmeyi seviyorsun” dedim. Artık birileri “Pop” der, “Orasını burasını oynatıyor” der diye korkmuyorum. Biz düğünlerde dans etmiyor muyuz? Biri rahmetli olunca cenazesinde bile onu hatırlayıp kahkaha atmıyor muyuz? Ne zaman bu kadar kalender insanlar olduğumuzu unuttuk? Neden birbirimize sert mızraklar ve taşlar atar olduk?

- Neden böyle olduk?

Politikanın bizi yönlendirmesini reddediyorum. Bizi; bilim, sanat, doğa ve inanç yönlendirmeli. Biz göktaşlarının düştüğü bir evrendeyiz, en ilkel toplumların bile ellerini gökyüzüne açıp dua ettiği bir yerdeyiz. Ve burada her zaman kadın muhteşem ve güçlü bir varlık oldu. Bir zamanlar kadınlar istedikleri gibi sevişip çırılçıplak koşuyorlardı. Bu düzen anaerkildi. Bunları reddedemeyiz. Ama reddettiğimiz; bütün bunları, politik, ekonomik ve sosyolojik kalıpların içine soktuğumuz için birbirimize tuhaf tuhaf davranıyoruz.

Mabel Matiz’le küs olduğunuz söylendi. Doğru mu?

Üretimini, müziğini, Anadolu’yu ve Mezopotamya’yı temsil edişini severek izliyorum. Ama dost, arkadaş kalmak bazen mümkün olmuyor.

- Neden?

Sevgide kusur yok. Ama bazen ortak iş planları insanların arasına başka dinamikler sokabiliyor. Yolumuz birdi, şimdi ayrı güneşlere doğru gittik.

- Menajerinizle de bu dönemde yollarınız ayrıldı. Hatta mahkemelik oldunuz. Nedir işin aslı?

Hukuki süreç devam ediyor. Genç yaşta bilmediğin bir alana giriyorsun, karşına çıkanlara güveniyorsun. Hollywood’da bile sizi temsil eden insanlar tarafından alınmayan oranlardan bahsediyoruz burada. Böyle oranlar yokmuş, olamazmış. Ben bunu kendime göre geç ama sektöre göre erken fark ettim. Çok daha akıllı olmalıydım. Gençlere her zaman telif haklarına dikkat etmelerini ve kendilerini her bağlamda korumalarını öneriyorum.

-Sosyal medya paylaşımlarınızda kadın haklarından bahsediyorsunuz. Günümüzde her gün bir erkek şiddeti haberine uyanıyoruz... Siz hiç şiddete maruz kaldınız mı?

Evet. Vaktiyle tanıdığım birinin koşup koşup sırtımdan yumruk attığını hatırlıyorum. Başkasının evde kendi paramla aldığım mutfak bıçağıyla beni tehdit ettiğini... Hatta birinin kapıma beyzbol sopasıyla dayandığını...

- Ne diyorsunuz! Bu yaşadıklarınız sizi nasıl etkiledi?

Hep edebiyat ve müziğe sarıldım. Tabii bazı karanlık taraflarım olmasına da neden oldular.

- Ne gibi?

Sevmekte, kendimi açmakta ve vücudumu kabul etmekte çok zorlandığım zamanlar oldu.

- Peki bir diğer önemli sorun taciz. Hiç sizin başınıza geldi mi?

 

Annemin cenazesine gidiyordum, otobüs molasında uyurken iki bacağımın arasında bir elle uyandım!

Bunları yaşayan kadınlara ne söylemek istersiniz?

Bunu çeşitli şekillerde milyonlarca kadın ve erkekle birlikte yaşadıklarını kabul etmelerini, asla yalnız olmadıklarını bilmelerini, herkesin başına gelen bir fenalığın onların da başına geldiğini anlamalarını isterim. Bunun asla frapanlıkla, mini elbiseyle, bir kahkahayla, içkiyle, özel hayatla ilgisi yok. Bunun kırık fay hattı üstünde yaşayan bir toplumun bastırılmış, şefkatsiz, sevgisiz büyüyen çocuklarının katılaşmış ruhlarıyla ilgili olduğunu fark etmeliyiz. Çocuklarımızı özgür ve mutlu yetiştirmeyi hedeflemeliyiz bundan böyle. Sessiz kalıp yarasını kendi başına iyileştirenlere de sesini yükseltenlere de saygım sonsuz. Böyle konularda ahkâm kesmek kimseye düşmez.

- Bunu neden şimdi açıklama ihtiyacı hissettiniz?

Her türlü şiddetin, baskının, ruh ve vücut yarasının karşısında durduğumu ve kimselerin acımasını, merhametini umut etmediğimi belirtmek isterim imtina ederek. Tina Turner, Whitney Houston gibi dünya yıldızlarının geçtiği yollardan sade insan olarak geçen, onlara göre küçücük hisseden biri olarak bu acılarla yok olup gitmeyi reddetmek adına konuşuyorum. Ortak yaralarımızın, dertlerimizin, çıkmaz sokaklarımızın bizi yok etmesine, başta zihnimiz olmak üzere her yerimizi kapatmasına, bizi utandırmasına ve kendi içimize hapsetmesine izin vermeyenlerden olmak için konuşuyorum. Tek sözüm, yolunuza devam edin, okuyun, gezin, işinizi yapın, üretin, korkmayın.

- Kalben sahne adınız mı?

Annemin yadigârı, bana gerçekten bu ismi koymuş deli kadın! Eğer bir insanın bir şey olduğunu düşünüyorsak dönüp onun annesine bakalım. Bazı durumlarda da dönüp babasına... Mutlaka babasından aldığı yaralar ve destek, annesinden aldığı aşk ve şefkat onu oraya getirmiştir. Benim annem de Türkiye’nin zor bilinen yerlerinde resim öğretmenliği yapan cesur, feminist ve yaşam âşığı bir kadındı.

- Babadan yana yaralı mısınız?

Babalarımız sert koşullarda büyümüş, biz kız çocuklarını sevmeyi bazen haklı olarak bilemiyorlar. Dilerim öğrensinler. O yüzden bir şey diyemem. Babamı çok severim.

- Annenizi kaybettiğinizde kaç yaşındaydınız?

Ben 19 yaşındaydım, annem 53 yaşındaydı.

- Neydi sebep?

Beyin damar tıkanıklığı. İki yıl çocuk gibiydi, hiçbir şeyi hatırlamıyordu. Beni bile. Çok acıydı.

- Ölümle ilgili dertlerinizi çözebildiniz mi?

14 yılımı aldı, devam ediyor. Geçenlerde annemin sakarlığını hatırladım. Çok hoşuma gitti. Çünkü biri ölünce onu kutsallaştırıyor ve onun ölümünde payın olduğunu düşünüyorsun. Ben yazarak ve sevgiyi keşfederek bu karanlık hislerin üstesinden geldim.

Aşk şarkıları yazan bir müzisyen olarak aşkı nasıl anlatırsınız?

Aşk çölde açan bir çiçek. Sekiz milyar insanız, birini bulup ona âşık olmak, onu anlamak, onun bedenine değmek ne kadar nadir eylemler... Şu an içinde olduğum aşksa bir şaşırma hali.

- Kim o kişi?

Tanımıyorsunuz ve size tanıtmayacağım.

Aşkta cinsiyete inanıyor musunuz?

İnanmıyorum. Ben hiçbir duygunun cinsiyeti olduğuna inanmıyorum. Açıkçası kedim bana öyle bir sevgi veriyor ki, ‘Ruh eşim herhalde bu kedi’ diyorum.

- Bir kadına âşık oldunuz mu hiç?

Evet, bir kere oldum.

- Bir ilişki yaşadınız mı?

Hayır, platonik âşıktım. Ama bu aşk, onun kadın olmasıyla değil, o insan olmasıyla ilgiliydi. Onun memeleriyle ilgili değil, göğsünün altında yatan kalbiyle ilgiliydi.

- Bunu okuduktan sonra, cinsel yöneliminizi tartışacaklardır...

Tanımlara hiç inanmıyorum. Rahmetli annem beni öyle yetiştirmedi. Ben daha dört yaşındaydım, eve bir model gelir, soyunurdu, biz çıplak kadın çizerdik. Bir kuşu da, bir tabelayı da çizerdik. Beni annem insan vücuduna, kalbine ve doğaya karşı çok cinsiyetsiz yetiştirdi. Bana, “Ayaklarının üzerinde dur, kanatlarının olduğunu fark et, seni uterusunun (rahim) ve memelerinin sınırlandırmasına izin verme. Bu ülkenin ötesinde koskoca bir dünya, onun ötesinde bir evren var” derdi.

- Peki şimdi birlikte olduğunuz kişi?

Sevgilim bir adam ve adamımla mutluyum.

- Bir evlilik yaşadınız. Röportajlarınızda, “İlham kaynağım tek o adam”, “Âşık olduğum kişiyle evlenme şansına eriştim” gibi açıklamalar yaparken aniden boşandınız. Bu kadar yücelttiğiniz aşkınız neden sonlandı?

Şunu dürüstçe söyleyeyim; bazı aşklarda birilerini pohpohlaman gerekiyor ki onlar kendilerini iyi hissetsin ve sana şefkat versinler. ‘Yalakanım Bebeğim’, tam da böyle bir zamanda yazıldı. Birilerine yaranmak için kendimizden vermek, kendimizi değiştirmek bana artık imkânsız geliyor. Dersimi almış, şakamı yapmış oldum. Bazen hiç karanlık yokmuş, her şey aydınlıkmış gibi davrandığında, “Kol kırılıp yen içinde kalıyor”.

- Tekrar çok âşık olsanız yine böyle mi olur?

Bir erkeğe de, bir kadına da, cinsiyetini hiç tanımlamayan bir insana da, kediye veya çiçeğe de âşık olsam mutlaka onun aşkıyla dolar, kanatlanırım. Fakat artık kol kırılıp yen içinde kalmaz. Bir insan benim egomu kırarken, beni göğsünde taşıyormuş gibi davranmam.

- Eski eşinizle bir dönem birlikte şarkılar da yapmıştınız... Şimdi o şarkıları söylemek canınızı acıtıyor mu?

Bütün şarkıların sözleri ve müzikleri bana ait. Düzenlemelerde ortak çalıştık. O da para verip herkesle yapabildiğin bir şey zaten. Bilakis, dürüstçe ve özgürce söylediğimden, dans edebildiğimiz için hep birlikte sonunda, daha çok keyif alıyorum. O şarkılar sadece bir insana yapıştırılıp kalamayacak kadar bana, bize ait olan şeyler.

- ‘Aşk Çeşmesi’ndeki üç şarkıyı birbirine bağlayan kısa film tadında bir klip çektiniz; ‘Kız Kulesi’nin Anahtarı’. Nedir hikâyesi?

Bir gün biri bir eve geldi, gündüz saatleriydi. Camdan baktı, “Kız Kulesi’nin ışıkları neden yanmıyor” dedi. O zaman insanların ne kadar tatminsiz olabileceğini gördüm. Onlara Boğaz’ı, Kız Kulesi’ni verebilirsin ama yine bakar ve gündüz saati “Oranın ışıkları neden yanmıyor” derler. Bizleri tuhaf meraklarımızla, arzularımızla ve bastırılmış yerlerimizle bu şarkılarda kabul etmek istedim. Bu üç şarkıda bir hikâye anlatıyorum; ister âşık ol, ister yalnız kal, ister evlen, ister evlenme, ister mesleğini arıyor ol, ister avare, ister üst düzey yönetici... Bizim tüm kavramlarla ve insana hediye edilmiş olgularla özgür hissedebilmemiz gerek.

- Bu şarkı sözlerini yazan kadın bana hep melankolikmiş geliyor. Eğlenceli taraflarınız var mı?

Kalender, hoppa, sıcak taraflarımı ben de sevenlerle keşfediyorum. Komedi yazarlığı da yaptım zamanında. Hayatımın farklı dönemlerinde her duygudan özgürce geçebilmeyi seviyorum. Her yönümü bir anda sunmak yerine zamanla paylaşmak da güzel.

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERKalben