UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

MEVLÜT TEZEL YAZDI: “ÇAĞATAY ULUSOY’U KİM YAKTI?”

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

MEVLÜT TEZEL YAZDI: “ÇAĞATAY ULUSOY’U KİM YAKTI?”

MESUT YAR-POSTA

TRT reytinglerde kalıyor

TRT ve bu şemsiye altında anlık ölçülen tüm kanalların reyting ölçümlerinden çıkması kararlaştırılmıştı. Ama teoride alınan bu karar pratiğe dökülmeyecek...

Kulislerde çok konuşuldu. Hatta bazı kanal yöneticileri de reytinglerden çıkma durumunu dile getirdi. Tarih olarak da 24 Mayıs’tan söz ediliyordu...

Bu köşeye not düşüp fikri takibe başladıktan sonra işin aslını bir başka yöneticiden öğrendim.

Durum TRT’de bir fikir bulutu olarak geçmiş. Ama bulut yağmura dönmemiş...

Sonuç itibarıyla kanallar hâlâ ölçümde ve reklam için rekabetin tam da göbeğinde. Şimdilik net durum budur!

TARİH SAPMASI VAR

İzleyici Paşa Mehmet Annıkızıl tespitini yapıp, sormuş; “İyi bir ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisi izleyicisiyim. Malumunuz, Osman Gazi 1258 yılında doğdu.

Bu tamam da 1240’ta vefat eden Muhyiddin Arabi’nin, 1246’da vefat eden Giyasettin Sultan’ın 1258 yılında yaşıyor olması bir parça tarihi çokça da izleyiciyi hafife almak değil midir?”...

'AHMAK BİLİMİ' DE NE OLA?

Nat Geo kanalında yayınlanan “Ahmak Bilimi” ilk kez denk geldiğim bir hap program olarak dikkatimi çekti...

Ozan Güven bir şaka programının görüntüleri üzerine bilimsel saptamalar yaparak farklı bir formata hayat vermişti. Program ne kadardır yayında, kestiremiyorum...

Ama izlediğim bölümdeki kedi videoları ve “dört ayak üstüne düşmenin 50 tonu” (ismi ben buldum) beni hakikaten gülümsetti.

Denk gelirseniz sakın kaçırmayın. alternatif iş diye buna derim. Uyarlama da olsa eğlenceliydi, nokta!

BİR DEĞİŞİM ŞART

“Çukur” (Show TV) sezonun başından beri müzikleri en zengin dizilerden biriydi. Ama son birkaç haftadır aynı şarkılar üzerinden izleyicisine ezber yaptırıyor...

Gazapizm imzalı “Bu hayatın heyecanı yok”, Ceylan Ertem yorumlu “Zalim” ve Eypio’nun “Gömün beni çukura” isimli şarkılarını döndür Allah döndür...

 

Bu haliyle dizide aynı şarkıların farklı kliplerini izleyip duruyor gibiyiz... Neyse. Bir de şu var ki saydığımız şarkıların Youtube tıklamaları şarkı başına milyonlarla ifade edilebilecek kadar arttı. Bu da sanatçı için iyi bir gelir kapısı demek...

“Çukur”un müziklerden sorumlu yetkilileri sesini kitlelere duyurmak isteyen birçok iyi yorumcu ve besteciye de bir el atabilir mi? Sevabının yanında hem de bir değişiklik olur!

DOĞRUSU BU MUDUR?

Suçu netleşen birini savunacak değilim. Savunanın da karşısına dikilirim. Hukuk her şeyin üstündedir ve her suçun bir cezası olmalı. Üstelik bazı suçların çok daha ağır bedellerinin olması kanaatindeyim.

Önceki gün “uyuşturucu madde ticareti yapmak” suçundan 4 küsur yıl hapis cezası verilen oyuncu Çağatay Ulusoy’a bir önceki projesini hatırlatarak, “Şimdi gerçekten İÇERDE’sin” yazan mesajlar gördüm...

Adaletin ıslahından çok bu türden bir sosyal medya ıslahı doğru mudur, vallahi onu kestiremiyorum. Gelin tartışalım!

BU DA HABERCİLERİN KARNESİ!

“Liderler FOX”ta isimli program önceki akşam ilk konuğunu ağırladı. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce.

Fatih Portakal yönetiminde kendi dahil beş gazeteciden oluşan röportaj timinin karşısına oturan Muharrem İnce’nin performansını izleyenin takdirine bırakıyorum...

Ben tim üyelerinin performansına baktım.

Fatih, sert ve sorgucuydu. Tarafsız bir profil çizdi... FOX Haber kaptanı Doğan Şentürk bir hayli nazikti. Ankara kökenli Tülay Ünal Öçten tam bir başkent muhabiri profili çizdi. Mesafeli ve diplomatik...

Keza Sedat Bozkurt da öyleydi ama kendini bir parça daha diplomatik sınırın dışında tuttu. İsmail Küçükkaya da “Çalar Saat”te gördüğümüzden farklı bir profil çizmedi. Konuğunu kendi programının samimiyetiyle ağırladı...

İlk etap puanı olarak 10 üzerinden 8 ile yarışmacıları uğurluyoruz. Kolay gelsin!



SİNA KOLOĞLU-MİLLİYET

EUROVISION İNGİLİZCE ŞARKI YARIŞMASI OLDU

2018 Eurovision da tamamlandı. Ortaya şöyle bir gerçek çıktı: Şarkı yarışmasının resmi dili İngilizce oldu! Yarışmanın yarı finalinde, 43 şarkının sadece 13’ü ‘kendidilinde’ söylenmiş. Eurovision’un müzik diliyle ilgili serüveni epey maceralı...

İngilizce şarkı yoktu

1956 yılında ilk yarışma yapıldığında, İngilizce şarkı yoktu. İngiltere katılmamıştı. İngilizce’yle tanışma, 1957 yılında Patricia Bredin’in ‘All’ parçasıyla oldu. Sonra İrlanda katıldı. İsveçli bariton İngvar Wixell’in ‘Annostades Vals’ parçasını İngilizce söylemesi galiba ilk kırılmaydı. 1966-1972 ve 1977-1998 yıllarında iki defa ‘her millet kendi dilinde şarkı söyleyecek’ kuralı uygulandı. Bu arada kuralın terk edildiği 1974’te dünya, ‘Waterloo’ ile ABBA’yı tanıdı. Sonraki üç yılda kazananlar da İngilizce söyledi.

Yüzde 90 İngilizce...

Son Eurovision’un finaldeki 43 şarkıdan 32’si İngilizce’ydi... 2016’da 42 şarkıdan 34’ü İngilizce, beşi kısmen İngilizce... 2017’de 42 şarkıdan 35’i İngilizce, üçü yarı İngilizce’ydi. Kendi dilinde söyleyen ülkeler yok mu?

Batı Avrupa söylüyor

Fransa, İspanya, İtalya, Portekiz ve Lüksemburg, kendi dillerinde söyleyen ülkeler... Müzikleri gelenekselleşmiş ve örnekleri dünya ülkelerinde söylenen, çalınan ve bilinen ülkeler... Balkan ülkelerinde de kendi dilinde şarkı söyleme yüzdesi, 60-70 arasında... Orta Avrupa, İskandinav ülkeleri ve Doğu Avrupa’ya doğru gidildiğinde, kendi dilinde şarkı söyleme oranı ise yüzde 50’ye düşüyor. Enteresan bir bilgi, Almanya da 1998 yılından bu yana Almanca söylemedi.

Birinci olan yok mu?

1999 yılında kendi dilinde söyleme mecburiyeti kalktı. Yine de kendi dilinde söyleyerek birinciliğe hak kazanan olmadı mı? ‘Molitva’ ile Marija Senfoviç (Sırbistan/2007) ve ‘Amar Pelos Dois’ ile Salvador Sobral (Portekiz/2017) birinci oldu. Amaç, ülkelerin kendi dillerinde söylemeleriydi. Sonra ‘dünya anlasın’ diye ve de ‘şöhret olalım bizi tanısınlar’ diye, ‘İngilizce’ söylenmeye başlandı. Kendi dilinde söyleyip, birinci olan ülke ve şarkılarına buradan selam olsun diyorum. (Kaynak: Le Monde internet sitesi, ‘L’anglais, de plus en plus présent au concours Eurovision de la Chanson’ başlıklı 12.05.2018 tarihli yazı).

 


MEVLÜT TEZEL-SABAH

Çağatay Ulusoy’u kim yaktı?

Çağatay Ulusoy ve Gizem Karaca, 'uyuşturucu madde ticareti yapmak' suçundan 4 yıl 2'şer ay hapis cezası aldılar. Cenk Eren'in ise, uyuşturucunun kokain olması nedeniyle cezası yedi yıl altı ay hapse çıkarıldı.

Daha sonra bu ceza duruşmadaki iyi halden 6 yıl 3 aya indirildi.

Ünlü isimler, kararı ilk etapta İstinaf Mahkemesi'ne taşıyacak.

İstinaf Mahkemesi'nden ünlü isimlerin aleyhine bir karar çıktığında süreç Yargıtay'a taşınacak. Yargıtay'ın cezaları kesinleştirdiği takdirde, bu isimler cezalarının üçte ikisini yatacaklar. Örneğin 4 yıl 2 ay ceza alanlar 22 ay 20 gün hapis cezası alacak.

Birçok torbacının aynı suçtan daha fazla yattıklarını hatırlatmakta fayda var!

Çağatay Ulusoy gibi gözde bir oyuncu, bu hatayı nasıl yapar? Hadi içiciydi diyelim, uyuşturucuyu evde başkalarıyla paylaşmanın ticarete girdiğini bilmiyor muydu?

Ona bu detayı kimse anlatmadı mı? Elbette asıl suçlu Çağatay ama bu genç düştüğü beladan kurtulabilirdi. Bence Çağatay'ın kariyerine yön veren büyükleri, menajerleri ve yapımcıları da hatalı. Çağatay'ın kariyeri doğru yönetilmedi!

Çağatay tam da oyunculukta büyük bir çıkış yakalamışken, Netflix'le dizi için anlaşmışken, şimdi uyuşturucu yüzünden ağır bir fatura ödeyebilir!

Ünlü yapımcı Türker İnanoğlu, alkol bağımlısı olan Cüneyt Arkın fazla içmesin diye 7 yıl boyunca sette ünlü oyuncunun çayına, suyuna gizlice ilaç attırmış. Arkın'ın eşi Betül Hanım, aynı ilacı evde de kocasının çayına, çorbasına gizlice atarmış. Bu sır operasyon 7 yıl sürmüş. Bu ilaç alkolden nefret ettiriyormuş. İnanoğlu "Cüneyt bu sayede içkiyi bıraktı" diyor.

Kurt yapımcı İnanoğlu, oyuncusunu böyle kurtarmış.

Peki ya şimdiki yapımcılar ne yapıyor? Son dönemde uyuşturucu soruşturmasında adı geçmeyen oyuncu kalmadı!

Neden acaba?

Prens Charles daha çok bekler

 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İngiltere ziyaretinde gazetecilerle yaptığı sohbette; Kraliçe 2. Elizabeth ile olan görüşmeye dair izlenimlerini şöyle paylaşmış:

"92 yaşında olmakla birlikte dehşet derecede bir hafızası var. Hafızası o yaşa göre son derece iyi. Abdullah Bey'in cumhurbaşkanı, benim başbakan olduğum dönemde, biliyorsunuz Türkiye'yi ziyaret etmişti. O ziyaretini, o vesileyle yaptığımız görüşmeyi tüm ayrıntılarıyla hatırlıyor. Ayrıca yaptığım bu ziyaretteki temaslarım hakkında da tafsilatlı biçimde bilgi sahibi olduğunu gördüm. Konulara çok hakim olduğunu, her şeyi dingin biçimde anlattığını müşahede ettim." Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın belirttiği gibi, Kraliçe 2. Elizabeth'in hafızası çok iyiyse 70 yaşındaki Galler Prensi Charles tahta çıkmak için daha çok bekler! Allah uzun ömürler versin, Elizabeth eski toprak, çok dinç.

21 Nisan 1926'da doğan 2. Elizabeth, Josef Stalin'in 1953'te ölmesinden bir yıl önce tahta çıkmıştı.

2015'te büyükannesi Kraliçe Victoria'nın en uzun süre tahtta kalma rekorunu kıran 2. Elizabeth, 66 yıldır tahtta ve görevi ne zaman bırakacağı bilinmiyor.

Prens Charles da ne çekti be... Prens dediğin genç olur! Charles 70 yaşında kral olmayı bekliyor.

Lig 20 takım olsun

Hürriyet yazarı Uğur Meleke, '20 takımlı Süper Lig olur mu?' sorusunu tartışmaya açmış. Meleke, lig altıncılığıyla 17'nciliği arasında fark olmayan bir turnuvada, son haftalarda hedefsiz maç sayısının artacağını, bunun da şike söylentilerini çoğaltacağını yazmış. Bunun da önüne geçmek için Avrupa kupalarına katılacak son takım için ligi 4'üncü, 5'inci, 6'ncı ve 7'nci bitiren dört takımın play-off oynayabileceğini ve böylece 'ilk yediye' girmek için 9-10 takımın son haftalara kadar yarışta kalabileceğini belirtmiş.

Meleke, ayrıca 'Son iki takım doğrudan küme düşsün, 1. Lig'in ilk ikisi direk Süper Lig'e çıksın, çıkacak diğer takım içinse Süper Lig'in 14-15-16-17'ncisiyle 1. Lig'in 3-4-5-6'ncıları play-out oynasın' görüşünü ortaya atmış.

Meleke'nin '20 takımlı Süper Lig'e geçmeden önce kulüpler şeffaf yönetime geçmeli' önerisine ise katılmamak mümkün değil.

Meleke'nin de yazısında belirttiği gibi, bu konu uzun yıllardır tartışılıyor. Örneğin ben 'Lig 20 takım olmalı' diye 2013 yılında yazmışım.

Türkiye; İsviçre ya da İskoçya gibi küçük bir ülke değil. Türkiye gibi büyük bir yüzölçümüne sahip, 81 ili olan bir ülkede 18 takım az. İstanbul'dan beş takımın olması bile 18 takımlı ligin dengesini bozuyor.

HAKSIZLIKLAR BITER

Ancak Meleke'nin önerdiği gibi Avrupa kupasına gidecek son takım için play-off ve düşecek son takımla yükselecek son takım için play-out maçlarının oynanmasının ligi karmaşık yapacağını düşünüyorum. Daha basit bir önerim var: İtalya, İngiltere, İspanya ne yapıyorsa, aynısını yapalım; Lig 20 takımla oynansın ve statüsünde değişiklik olmasın.

Takımların hedefsiz kalmaması için ise TV ve bahis gelirlerinin tamamı kazanılacak puana göre dağıtılsın.

Böylece ligde kazanılacak her puanın parasal değeri artar.

Orta sıradaki takımlar daha iyi transferler yapmak için lige daha çok asılırlar. Hem böylece, eskiden çok şampiyon oldular diye üç büyüklere ekstradan verilen büyük paranın yol açtığı haksızlık ortadan kalkar.

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERköşe yazarları