UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

"GÜLBEN-SEREN DAVASINDAN SONRA, MAGAZİN MAHKEMELERİ KURULUR MU?"

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değindiler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

"GÜLBEN-SEREN DAVASINDAN SONRA, MAGAZİN MAHKEMELERİ KURULUR MU?"

ALİ EYÜBOĞLU-MİLLİYET

ASKERİMİZİN KIBRIS BARIŞ HAREKATI DA DİZİ OLACAK

Eylül 2018’de başlayacak yayın dönemine iddialı projelerle girmeye karar veren FOX Türkiye’nin projelerinden, Mevlana’yı anlatacak ‘Rumi’ dizisini dün yazmıştım. Bugün sıra FOX’un diğer iddialı dönem işinde.

FOX Türkiye’ye ‘Savaşçı’ ve ‘Şevkat Yerimdar’ dizilerini çeken Limon Yapım’ın sahibi, kanal yönetimine geri çevirmeyecekleri bir proje daha sundu. Hayri Aslan’ın FOX yönetimine sunduğu proje, Kıbrıs Barış Harekatı’nın dizisi... FOX Türkiye’nin Genel Müdürü Cenk Soner, malum Kıbrıslı. Soner, Süleyman Çobanoğlu’nun yazdığı senaryoyu beğenince taraflar arasındaki diyalog sürdü. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkilileri de, Kıbrıs Barış Harekatı’nın Türkiye’de ulusal bir kanalda yayınlanması fikrine sıcak bakıp, her türlü desteği vermeye hazır olduklarını söyleyince iş sözleşme aşamasına geldi. FOX’un bölüm başına 1.5 milyon TL ödeyeceği dizi, Kuzey Kıbrıs’ta çekilecek ve Eylül 2018’de ekranda olacak.

MECLİSİN VERDİĞİ İLK İSTİKLAL? MADALYASI’NIN HAZİN ÖYKÜSÜ

Televizyonda zapping yaparken 24 TV’de Koray Şerbetçi’nin ‘An ve Zaman’ programına denk geldim. O sırada anlatılan bir kahramanlık öyküsü ilgimi çekti, kumandayı bıraktım ve araştırmacı yazar Ozan Bodur’u dinlemeye başladım:

“Meclis kurulduktan bir yıl sonra Ocak 1921’de Bursa Mebusu Operatör Doktor Emin Bey, Meclis kürsüsünde şöyle diyor:

‘Efendiler; biz geçen sene bir söz verdik. Kurtuluş Savaşı’na katılan, mücadele veren herkese İstiklal Madalyası vereceğiz dedik, ama bir yıl geçti kimseye madalya vermedik. Ben diyorum ki, gelin ilk İstiklal Madalyamızı, keskin nişancılığı sayesinde 100’den fazla düşman askerini öldürdüğü söylenen, Birinci İnönü ve Gediz Muharebelerinde inanılmaz kahramanlıklar yapan, askerimizi motive eden, onların önünde savaşan 12 yaşlarında, Hafız Halit Paşa’nın kerimesi (kızı) Onbaşı Nezahat Hanım’a verelim.’

Madalya, torunlarına

Emin Bey’in bu konuşmasından sonra Meclis, ilk İstiklal Madalyası’nı 12 yaşındaki kız çocuğu Onbaşı Nezahat’e verme kararı aldı. Alınan bu karar, nedense 92 yıl boyunca hayata geçmedi.

 

Nezahat Hanım, 1993 yılında 75 yaşında rahmetli olduktan sonra bir tarihçi onunla alakalı girişimde bulundu ve hazırladığı dosyayı Milli Savunma Bakanlığı’na teslim etti. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, o zaman Başbakan’dı. Onun talimatıyla Savunma Bakanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde özel bir tören düzenledi. 31 Ekim 2013 tarihinde, ailesi o salona davet edildi ve Nezahat Onbaşı’nın madalyasını Türk devleti, tam 92 yıl sonra torunlarına takdim etti.”

Değişmeyen gerçekler

12 yaşındaki bir çocuğun Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği kahramanlık, TBMM’nin ilk İstiklal Madalyası’nı ona layık görmesi, Nezahat Hanım’ın 75 yıllık ömrünü o gururu yaşamadan bu dünyadan göçüp gitmesi film olsaydı, izleyenlere, “Yok artık, daha neler? Uçmuş bu senaristler” dedirtecek türden ilginç bir serüven...

Onbaşı Nezahat gibi kimbilir nice kahramanlarımız var, yaşarken hakkını teslim edemediğimiz?

Bugün durum çok mu farklı?

15 Temmuz darbe girişimine ve Türk halkının yazdığı demokrasi destanına “Senaryo, tiyatro” diyenler, ‘Zeytin Dalı Operasyonu’na karşı çıkanlar, ülkesini teröristlerden kurtarmaya giden askere moral desteği verenleri ‘savaş çığırtkanı’ ilan edenler var bugünün Türkiye’sinde...

GÜNÜN SÖZÜ

Bil ki, önemli değildir kaç kez yenildiğin... Çünkü asıl önemli olan, kaç yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğindir. (Freud)

 

SİNA KOLOĞLU-MİLLİYET

‘ŞİDDETİ HAFİFLETMEK MAZUR GÖSTERMEKTİR’

Yapımcılığını ve yönetmenliğini Osman Sınav’ın yaptığı ‘Sen Anlat Karadeniz’de bir sahne büyük tartışma yarattı. İş ‘dizi kaldırılsın’a kadar gitti. Bir  sahnede Vedat Sayar (Mehmet Ali Nuroğlu) Nefes’i bir odaya zorla sokuyor ve ardından başka bir erkekle flört ettiğini söyleyip, hangi elini tuttuğunu sorarak, parmağını kırıyor. Osman Sınav’a bu sahneyi sordum, yanıtı şöyleydi: “Şiddet sert bir şeydir. Onu hafifletmek, mazur göstermektir. Yapanlar, önce kendilerine iki tokat atsınlar. Ölenler (kadın cinayetleri) varken, neyi hafifletebiliriz?”

Savunma tarafı, ‘kadına şiddet’i bilakis gözler önüne serdiklerini söylüyor. Sahne sert. Bu arada ‘Karadeniz erkeği’ havası, dizinin bütününde hissediliyor. ‘Ülke gerçeği budur’ ile ‘teşvik ediyor’ arasında ince bir çizgi var. Nasıl verildiğiyle de ilgili sanırım.

Bir başka örneğe geçelim... 

Cennet yapsaydı ne olurdu?

‘Cennet’in Gözyaşları’nın son bölümünde Selim, Cennet’i alıp kayalıklara götürüyor. “Bak, ben sana çok kızdım Cennet. Sonra çok içtim. Melis yanımdaydı. Güvendim ona. Hata yaptım. Cezası bu olmamalı” diyor. Alın, aynı cümleleri Cennet, Selim’e söylesin. “Hata yaptım, içtim ve Orhan’a güvendim, (mesela yani) dostum sandım” dese ne olurdu? Senaryo böyle olabilir mi? “Namussuz” diyerek iki el silah sesi... Erkek içer, hata yapar ve ‘hadi birlikte gidelim’ diyerek de masum olur. İzleyen, “Hadi Cennet, Selim’i affet, bak ne kadar masum, ne kadar iyi biri, hata yapmış” diyordur. Mesele Selim’in aslında çok iyi biri olmasıyla ilgili değil. Mesele, dizilerde erkeğin ‘hata yapması’ ve buna izleyicinin alıştırılmasında... Sonra? Hayatın senaryosunda, ‘Bu saatte sokakta ne işi vardı?’ cinayetleri izlenir. Ne olacak sonunda? Cennet’le Selim mutlu sona erecek. Ha bir de Melis, ‘kötü genç kız’ olarak finali yapacak (!)

ELİNDE SİLAH KİMSE DOKUNMUYOR!

‘Kalbimdeki Deniz’in son bölümünde Mustafa, hastane koridorunda, kafasına silah dayamış “Yosef’e kalp bulundu” diyor. Sahneye bakıyoruz, herkes koridorda ve kendi aleminde. “Ne yapıyorsun kardeş?” diyen kimse yok. İntihar etmek için hastaneler elverişli bir yer (!)

Hep birlikte 50 olduk!

Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) tam yarım asır önce hayatımıza girmiş. Kurum yarın akşam görkemli bir galayla 50. yaşını kutlayacak...

Kurumla aynı yaştayız. Hatırlayabildiğim geçmişten bugüne kadar benim için unutulmayan birçok işi TRT ekranından izlemişim...

Güne Bakış’tan tutun da Tele Pazar’a, 7’den 77’ye’den tutun da Gezelim Görelim’e, Susam Sokağı’ndan tutun da Keloğlan’a, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’dan Kaynanalar’a, Olayların İçinden’den tutun da Hodri Meydan’a, Bizimkiler’den, Küçük Ev ve Dallas’a kadar çok geniş bir hatıra arşivimi TRT ekranı rezerve etmiş hep...

Yıllarca hep “İktidarın Sesi” olarak eleştirilen kurumu tüm o siyasi tartışmalardan arındırıp gözden geçirdiğinizde ömrünüzün de analizini yapabilme şansınız var...

Sırf bu yüzden olsa bile çok değerlidir TRT markası. Sırf bu yüzden olsa bile insan ağız dolusu “nice yarım asırlara” temennisi geçirmelidir içinden. Yeni yaşın kutlu olsun TRT!

Kotamız tükenmişti...

“Kızlarım İçin” (Kanal D) kalabalık bir kız evlat kadrosu ve çaresiz bir babanın gözü yaşlı hikayesi olarak hayatımıza girmişti...

Ama sanırım biz gözyaşı kotasını daha erken başlayan dizilerde tükettiğimiz için bu diziye yeterli ilgiyi gösteremedik...

Açıkçası ilk bölümdeki hezeyan sonraki bölümlerde zayıfladı bir parça. Ve zaten ömrü kısıtlı olan trajedinin pili bitti henüz çok erkenken....

Dizi “çabuk veda edenler” rafına kalkıyor 10 bölüm itibarıyla. Ve bir kocaman iş daha kendini fazla sevdirmeden ayrılıyor aramızdan. Bu vedalar için bile kalmadı gözyaşımız. Ne de çok tüketiyoruz, ne de çok tükeniyoruz artık!

AYRILIK İŞ YAPIYOR!

“Çocuklar Duymasın”da (Kanal D) Birol Güven’in “boşanma meselesine” kırdığı çark deyim yerindeyse geminin tümünü kurtardı...

Dizi, son üç haftadır hakikaten çok iyi reyting alıyor. Vasata bağlamış bir mutluluk ve çocukların olağanın dışına çıkmayan maceraları bu konuda sözünü bir hayli zaman önce tüketmiş dizide demode duruyordu. Ama ayrılık öyle mi? Değilmiş işte. Bizim izleyici komedinin içinde bile ağır dram beklentisinde artık. Ve hakkını verelim ki Birol Güven seyircinin nabzını dinleyen “beklenti profesörü” olarak dizi tarihinde yerini alıyor!

O FRAGMANDAN BELLİYDİ...

“Gülizar” (Kanal D) ikinci bölümünde ciddi bir atağa kalktı. İlk bölüm reytinglerini kademeli olarak katladı ve cumartesi gecesini başarılı bir skorla tamamladı...

Aslında bu yükselişin ipuçlarını dizinin ikinci bölüm fragmanı vermişti. Kesin hikaye içine alacaktı bizi. Öyle de oldu. Gülizar karakteri özneye oturdu ve biz de rahat bir nefes aldık...

Fragmanın gücü diye bir şey var artık. En çok izlenen fragmanlar “Söz”, “Ufak Tefek Cinayetler”, “Arka Sokaklar”, “Vatanım Sensin” ve “Çukur” gibi işlerden çıkıyor. “Gülizar”ı da ekleyelim buna...

“Fragmanını izleten dizisini de izletir” diyerek...

BİR DİLEĞİN ORTAYA ÇIKARDIĞI...

 Meğer zülfüyâra dokunmuşuz. “Demet Akalın ‘O Ses Türkiye’ Jürisi’nde olsa” temennimiz içten içe bir limoniliği ortaya çıkaran bir dilekmiş...

Bu köşede yazıldıktan sonra manşetlere çıkan temenni geçtiğimiz günlerde işin iki ucuna da soruldu. Demet Akalın, “Acun beni istemez, aramız limoni şu sıralarda” dedi. Acun Ilıcalı da “Öyle miymiş, peki o zaman” diyerek kestirip attı...

Kimi zaman safdillik yaparak masumane temennilerimizi döküyoruz satırlara. İşin duygusal matematiğini hiç düşünmeden elbette. Neyse niyet bizden, akıbet küslük tutmayan televizyon dünyasından gelsin!

MAGAZİN MAHKEMELERİ KURULUR MU?

Gülben Ergen ile Seren Serengil arasında yaşanan söz düellosu önce mahkemelere, ardından tedbir kararlarına en nihayetinde de hapishaneye taşındı...

Artık herkes biliyor. Bu polemiğin sonucunda mahkeme Seren Serengil’e 3 günlük bir hapis cezası verdi. Geçmiş olsun hakikaten. Neyse. Seren karara şaşırmadı belki ama çoğumuz şaşırdık...

Sonuçta görülen, kamunun çok küçük bir kısmını ilgilendiren ve kamu yararının çok büyük bir kısmını ilgilendirmeyen bir hakaret/ polemik davasıydı...

Belli oldu ki iş mahkemeleri ya da kadastro mahkemeleri gibi tematik bir mahkemeye daha ihtiyacımız olacak; magazin mahkemeleri. Nabzı düşmeyen manzara onu gösteriyor çünkü!

 

MEVLÜT TEZEL-SABAH

Besle kargayı oysun gözünü

Almanya'da yaşayan PKK yandaşları, 500'den fazla teröristin öldürüldüğü Zeytin Dalı Operasyonu'nun durdurulması için Köln'ü karıştırdı.

Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletinin yüksek tirajlı gazetelerinden Express'in haberine göre, geçtiğimiz cumartesi günü terör örgütü PYD/ PKK yandaşlarının Köln'de düzenlediği gösteri kente milyonlarca Euro'ya mal oldu.

Cumartesi günlerinin, esnafın en fazla satış yaptığı günler olduğunun hatırlatıldığı haberde, gösteri nedeniyle o gün şehir merkezinde alışveriş hacminin yüzde 25 oranında azaldığına dikkat çekildi.

Bu haberle ilgili halk dilinde söylenecek çok laf var ama ağır kaçar! En kibarlarını yazalım: Ne ekersen onu biçersin, besle kargayı oysun gözünü!

Almanlar gösteri yürüyüşünün ve çıkan olayların bir günlük zararını hesaplamışlar ve acayip kızmışlar. Ya biz ne olacağız? PKK terörünün Türk ekonomisine verdiği zararı, Almanlar bir hafta yaşasalar; bütün PKK yandaşlarını sınır dışı ederler herhalde.

Almanlar, PKK'yı destekliyor, onlarla savaşsınlar diye Türkiye'ye silah satıyor!

Ne güzel iş değil mi? Sonra da bir günlük gösterilerin ekonomiye verdiği zarar için ağlıyorlar!

Alman ekonomistlere tavsiyem; ülkelerinin PKK'lı teröristlere ve yandaşlara evsahipliği yapmasının, maddi ve manevi destekte bulunmasının Türkiye'ye olan bilançosunu da çıkarsınlar da insanlıklarından utansınlar.

Gülben ve Seren’e kamu davası açılsın

Gülben Ergen'in yasak aşk yaşadığı iddiası, Erhan Çelik'ten ayrılması; en çok Seren Serengil ve Yeşim Salkım'a yaramıştı. Gözden düşmüş iki ünlü, Ergen'i öyle bir dillerine doladılar ki, adeta küllerinden doğup çok konuşulan isimler oldular. Her ikisi de sundukları magazin programlarından iyi kazanıyorlar.

Dün öğrendim; Gülben Ergen-Seren Serengil tartışması hâlâ devam ediyormuş. Gülben Ergen yargıya başvurarak hakkında konuşma yasağı getirtmiş.

Yasağa uymayan Seren Serengil de üç gün hapis yatacakmış.

Seren düşünce mi, yoksa gıybet suçlusu mu karar veremedim. Bir insan hakkında konuşma yasağı getirilmesi enteresan bir yargı kararı, tartışmaya açık. Öte yandan Gülben'e de hak veriyorum; Seren, sürekli Gülben hakkında konuşarak prim yaptı, hatta bu tartışmayı kariyer planlamasına dönüştürdü.

Bu haberleri okudukça hakimlere üzülüyorum; zaten işleri başlarından aşkın, bir de gündemde kalmak için yargıyı kullanan ünlülerle uğraşıyorlar. Daha önce de yazdım, bu tür gereksiz davalarla yargıyı oyalayanlara kamu davası açılmalı.

Çünkü ikisi de hukuku gündemde kalmak için kullanıyor ve davalık olmaktan prim kazanıyorlar; bundan da mutlular.

Dolar ters köşeye yatırdı

Afrin'e gireceğiz diye dolar alanların keyfi kaçtı! Zeytin Dalı Operasyonu başlamadan bir gün önce (19 Ocak) 3.80 bandında olan dolar kuru, 26 Ocak itibarıyla 3.75 seviyelerine indi. Euro ise operasyondan sonra biraz yükselse de devam eden günlerde dengelendi. Euro şu an 4.67 bandında seyrediyor. Harekat başlamadan önce 'Dolar artacak, ekonomi bozulacak' çığırtkanlığı yapanların sözlerine inanıp dolar alanlar büyük zarara uğradı.

Döviz yükselsin, büyük ekonomik kriz çıksın, sokak çatışmaları yaşansın, hükümet düşsün diye bekleyenlere söyleyecek lafım yok, onları Allah'a havale ediyorum.

Ancak savaş çıkınca, terör saldırıları artınca, ülkeler arası krizler çıkınca dövize hücum edip piyasayı manipüle etmeye çalışanların da bir önceki gruptan pek farkı yok gibi!

Koç’un seçim kozu Aykut

Hasan Ali'nin orta saha oynadığı kadroda Valbuena oyuna sonradan giriyor! Aykut Kocaman'ın yıldız futbolcu düşmanlığı, defans futbolu hastalığının bundan daha iyi bir özeti olamazdı. Kocaman, 103 golle şampiyon olan takımın golcüsüydü, arkasında Oğuz ve Rıdvan vardı. Şimdi oynattığı futbol ise çağ dışı, Fenerbahçe'yi derbi kazanan sıradan bir Anadolu takımı yaptı. Aykut Hoca, Ali Koç'a mı çalışıyor diye düşünmeden edemiyorum. Ali Koç'un en büyük seçim kozu bence Aykut Kocaman! Fenerbahçe gibi büyük bir çınar bu kadar mı sıradan, sıkıcı futbol oynar?

Bu ülkenin bileği bükülemez

Bayburtlu besici Recep Ali Yaya, Zeytin Dalı Operasyonu kapsamında görev yapan askerlere ulaştırılmak üzere 'Paşa' adlı 800 kilogramlık danasını Mehmetçik Vakfı'na bağışladı.

Son dönemde, orduya destek olan hayırsever vatandaşlarla ilgili birçok haber izliyoruz. Ali Yaya, danasını bağışlıyor, Ayşe Teyzeler evlerinde pişirdikleri yemekleri Mehmetçiğe yolluyor...

Diğer tarafta ise dolar alıp kriz çıksın diye pusuda bekleyenler var. Özetle iyisiyle kötüsüyle çok acayip bir ülkeyiz.

Ama danasını bağışlayanlar, savaş alanına yemek gönderenler olduğu sürece ordumuzun, ülkemizin bileğini kimse bükemez.

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERKÖŞE YAZARLARI