UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

ALİ EYÜBOĞLU: "YURTDIŞINDAKİ TÜRK MARKALARI NELER?.."

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

ALİ EYÜBOĞLU: "YURTDIŞINDAKİ TÜRK MARKALARI NELER?.."

ALİ EYÜBOĞLU-MİLLİYET

YURTDIŞINDAKİ TÜRK MARKALARI

Şimdilerde biri, “Sence yurtdışındaki Türk markaları neler?” diye sorsa bana iki isim veririm ona.

Benim bir numaramda; Çin ve Tayland’daki TV’lerde reklamlarını, Londra’nın çift katlı otobüslerinde ilanını gördüğüm Turkish Airlines var.

Bangkok’tan dönüşte havalimanının lounge’daki dergilerde, dünyanın birçok hava yolu şirketlerinin ilanını görünce, keşke THY de bu mecraları kullansa diye düşündüm.

TIME’ı açtığımda beşinci sayfada şak diye ilanı çıktı karşıma. Türk markalarının prestiji ve bilinirliği açısından güzel şeyler bunlar…

Son sayısında dünyanın önemli ülkelerine 2017 karnesi veren, Türkiye için “Turkey: Above trend” başlığı atan The Economist’teki Akbank’ın tam sayfa ilanı gururumu okşadı.

Türkiye’nin milli hava yolunun büyüklüğü yanında “devede kulak” gibi kalsa da, gördüğüm kadarıyla Simit Sarayı da yurtdışında büyüyen bir Türk markası. Londra’daki yedi şubesinden ikisi en popüler caddesi Oxford’da. Dünyaya açılmayı hedefleyen her marka için önemli bir adım Oxford’da iki dükkan!

BİR KAREDE ÇİN’İN ÖZETİ

1.3 milyarlık nüfusu ve ekonomisiyle dünyanın birkaç süper gücünden biri olan Çin’e bu gidişimde altı gün geçirdim iki şehrinde. Guanzghou’da dolaşırken dikkatimi çeken bu görüntü, Çin şehirlerinin yıllar içindeki değişiminin tek karede buluşması gibiydi. Eskiden sadece Çin’de görebileceğiniz ustalık ve sanat eseri bir - iki katlı şato benzeri evlerde oturan Çinliler, zenginleştikçe diktikleri apartmanlara terfi etti!

Dünyanın birçok ülkesi gibi Çin de zenginleştikçe apartmanların yerini camla kaplı gökdelenler aldı.

Bizde farklı mı durum? Hayır. Birim maliyetini düşüren teknoloji, yerel dokulara ve otantizme “Elveda” dedirtti!

MECRA DEĞİŞİR AMA HABERCİLİK ÖLMEZ!

Sosyal medyanın yaygınlaşmasından sonra, katıldığım bir seminerin konusu şuydu:

“Halk gazeteciliği, gazetecilik mesleğini bitirecek mi?”

Elinde cep telefonu olan herkesin haberciliğe soyunmasının iyi yanları kadar mahsurları olduğunu, yaşayan ünlüleri öldürenler sayesinde herkes anladı.

Sosyal medya bu bakımdan habercilerin işini zorlaştırsa da, çağa ayak uydurmayı başaranlar için yeni fırsatlar yarattığı da ortada.

Cüneyt Özdemir’in CNN Türk’te yaptığı programla yetinmeyip, Youtube’da açtığı kanalla yaptığı başarılı habercilik mesela… Özdemir’in son günlerde sosyal medyada popüler olmasını sağlayan “haberci” kimliğiyle, Rıza Sarraf’ın ABD’deki neler söylediğini hızlı ve doğru şekilde iletmesi oldu. Teknolojiyle birlikte haberin taşıyıcıları değişse de aslolan “haber” çünkü… O yüzden demem o ki, habercilik ölmez.

GÜNÜN SÖZÜ

İyi bir evlilik için sağır bir koca ve kör bir kadın gerekir. (Balzac)

 

SİNA KOLOĞLU-MİLLİYET

KURA ÇEKİMİNİ YAYINLADI MI?

2018  Dünya Kupası’nın kura çekimleri, Moskova’da yapıldı. İran dünya kupasına katılıyor. İran hükümeti, kadın sunucu Maria Komandnaya’nın açık kıyafet giymesi durumunda, kura çekiminin yayınını keseceğini açıklamıştı.

Sunucunun kapalı bir kıyafetle çıktığı ve yayının kesilmediği şeklinde haberler okudum. Belçika devlet televizyonu

RTBF’nin internet sayfasındaki haberde, ‘Milyonlarca İranlı futbolsever ekran başında kura çekimini izleyemedi’ yazıyordu. Nedeni ise, ‘Rus gazeteci Maria Komandnaya’nın seksi kıyafet giymesi’ şeklinde verilmişti.

Haberde, IRIB İran devlet televizyonunun yayını kestiği, bir zamanların Portekizli yıldızı Luis Figo ile yapılan bir söyleşiyi ekrana getirdiği yazılmış. Ayrıca, ülkelerinin hangi grupta olduğunu, ekran başındaki İranlıların çok sonra öğrenebildikleri belirtiliyor.

Ekrandaki İranlı kadınlar

Esra Erol’un bir zamanlar yayınlanan evlilik programında, İranlı gelin adayları dikkatimi çekmişti.

Mesela, Saba vardı, bir de Furuk Hanım... Magazin haberlerinin gözdesi olmuşlardı ve hepsi İran’da yaşıyordu.

20 İranlı kadın geldi

2012-2013 sezonu, programın İranlı gelinler resmi geçitiydi. O yıl, 25 İranlı

aday gelmiş. Bu kişilerden 20’si kadın. Bir önceki yıl, bu sayı 23 olmuş. Nisan 2014 tarihli yazımda, gelen adayların hemen hemen hepsinin güzellikleri ve rahatlıklarıyla dikkat çektiğini yazmışım.

İşin ilginç tarafı, adaylar İran’da oturduklarını söyleyip, programın ülkelerinde çok izlendiğinden bahsediyorlardı. Belki, popüler kültür nezdinde kadının durumunu özetleyen örneklerdi.

TRT’den spor belgeseli

Beşiktaş-Galatasaray maçı önce-sinde, stüdyolar kalabalık ve yorumlar havada uçuşuyordu.

TRT Spor’un ‘Bir Ömür 90 Dakika’ belgeselinde, Beşiktaş ve Galatasaray maçlarındaki önemli anlar yayınlandı. Ömrün ve 90 dakikanın ne kadar birbirinin içinde olduğu, bundan daha güzel anlatabilir miydi, bilemem.

Yapım ve yönetimde Mert Güngör, yardımcıları Şeyda Şentürk ve Barış Hasan Dilaver (kurguyu da kendisi yapmış, belgeselin temel taşı) ve metin yazarı Murat Ekşi bulunuyor.

Bir ilginç ayrıntı, seslendirenlerden birinin Yalçın Çetin olması... (Bir diğer isim de Hakan Aslan’dı.) Artık o beIN Sports’daydı ve başlayacak maçı anlatacaktı.

‘Bir Ömür 90 Dakika’, spor belgeselleri yarışmalarına katılacak standartta bir yapım.

 

OYA DOĞAN-VATAN

İyi insan olmanın dizisi: Bu biziz

Bu yıl ocak ayının ilk haftasında bir dizi önerisinde bulunmuştum. İçinizin umutla dolmasını istiyorsanız “This Is Us izleyin” yazmıştım. İşte o dizi ikinci sezonuyla karşımızda şimdi... Uzun yıllardır bu kadar büyük bir bağla izlediğim dizim olmamıştı. Sektörden kimi görsem bu işi önerip “Keşke bizim de bu kadar güzel mesajları olan bir dizimiz olsa” diyorum. Kendime izlerken çok şaşırıyorum, çünkü kahkaha atarken gözümler yaşlar akıyor ya da tam tersi bir durum yaşanıyor. Dizi öyle çok büyük prodüksiyonlar peşinde koşmuyor. Küçücük bir dünyası var. Ama o kadar gerçek, o kadar doğru bir yerden aile olmayı anlatıyor ki, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Senaristliğini Dan Fogelman, yönetmenliğini Glenn Ficarra ve John Requa’nın yaptığı dizide; Milo Ventimiglia, Mandy Moore, Sterling K. Brown, Chrissy Metz ve Justin Hartley rol alıyor. Dizinin konusuna gelince; aynı gün doğan 5 kişinin hayatlarına tanıklık ediyorsunuz. Çocuk bekleyen Jack ve Rebecca, dizi oyuncusu Kevin, şişmanlığına çözüm arayan Kate ve mükemmel olmaya kafayı takmış Randall. Bambaşka hayatlarına konuk olduğumuz bu beşli öyle bir şekilde bir araya geliyor ki, zaten sonra peşlerinden ayrılamıyorsunuz.

Başka birinin çocuğunu sevebilir misiniz?

Jack Pearson karakteri adeta dünyanın en iyi babası nasıl olunur öğretiyor. Aynı zamanda en fedakar aşığını izliyorsunuz. Onun çocukları için yapamayacağı hiçbir şey yok. İmkansızı oldurabiliyor. Çocuklarına güven aşıladığı bir bölüm var ki, ben ağlamaktan ve aynı anda gülümsemekten kendime gelemedim 3 gün boyunca... Rebecca Jack’in hep yanında, aşkın, anneliğin karşılığını ödemeye çalışıyor. Öyle muhteşem bir adamla beraber ki, onun kadar iyi bir insan olmak için çabalıyor. Bazen tökezliyor ama kalbinin sesini dinlemekten hiç vazgeçmiyor. Kevin kaybolmuş bir oyuncu. Hayalleri ve gerçekleri arasında hep arafta kalıyor. Kaybolmuşluğunu çocukluğunda arıyor. Kate’in en büyük sorunu kilosu ve babasını kaybetmesi... İkizi Kevin’la kardeşlik bağı izlemeye değer. Randall işte o öyle bir şekilde dahil oluyor ki hikayeye sizi hep bir soruyla baş başa bırakıyor. Bir başka çocuğu kendi çocuğunuz kadar sever misiniz? Ailenizin sizin kadar seveceği hatta bazen sizden daha fazla özen göstereceği başka bir çocuğa kardeş diyebilir misiniz?

Entrika, kötülük reyting getirmedi

Daha fazla bilgi verip işin heyecanını bölmeyeyim. Ancak ekranı insanın kötülüğüyle yüzleştiren diziler kaplamışken, This is Us yani Bu Biziz benim için bambaşka bir pencere açtı. Neden hep kötülüğü seçen insanları izlemek zorundayız. Kötü olayların arasında iyi insan olmak için mücadele edenleri izlemek emin olun insanı sıkmıyor. Öğrenilmiş gerçeğimizde entrika, kötülük ve düşmanlık reyting yapıyor. Gerçi bu sezon onların da reyting alamadığını gördük. Ama bence hayatın kendisi bu kadar kötüyken insanların içine iyilik tohumları ekecek projeler izlemeye de ihtiyacımız var. Romantik bir bakış açısında olduğumu da düşünmüyorum. Zira; Amerika gibi bir ülkede This is Us daha ilk sezonundan üç sezon onayını bile aldı. Çünkü insanlık kendi kötülüğünü izlerken içindeki iyiyi de görmeyi özledi. Umarım Türkiye’de de karakterler üzerinden insan denen varlığın derinine inilen ve sadece tek bakış açısından bakılmayan duyguda işler izlemek bize de nasip olur.

 

MEVLÜT TEZEL-SABAH

Tarkan, vakıf kur

Yaz aylarında verdiği konserler, '10' adlı son albümünden elde ettiği gelir ve imza attığı sponsorluk sözleşmesiyle üç ayda yaklaşık 45 milyon lira kazanan Tarkan, çeşitli kişi ve kurumlara 7 milyon lira bağışta bulunmuş.

Tarkan'ın yardım ettiği kişiler arasında ise anne ve babası olmayan çocuklar, şehit yakınları, şiddet mağduru kadınlar ve Türkiye'nin dört bir yanındaki sokak hayvanları için yardım yapan kuruluşlar olduğu söyleniyor. Tabii bu bir dedikodu haberi; Tarkan'ın yardım yaptığı iddia ediliyor.

Elbette ben Tarkan'ın bu yardımları yaptığına inanıyorum.

Tarkan'ın mutlaka gizli yardımda bulunduğu insanlar, kurumlar vardır ama bunlar kaç kişi, ne kadar yardım yapıyor bilmiyoruz.

Daha önce de yazdım; geleneklerimize göre, yapılan yardım söylenmez. Bu güzel bir gelenek, lakin bir o kadar da aldatıcı. Türkiye'de birçok zengin insan bu söyleme sığınarak bağış yapmıyor ya da az yardımda bulunuyor.

Center for Global Prosperity tarafından dünyada bağışçılığın geldiği durumu analiz etmek amacıyla hazırlanan Filantropi Özgürlüğü Endeksi 2015'e göre; Türkiye 64 ülke arasında 47'nci sırada yer aldı. Aslında bu listede daha yukarılarda olduğumuza inanıyorum.

Yapılan bireysel yardımlar açıklanmadığı ve vakıflar aracılığıyla bağış yapmak yaygın olmadığı için Türkiye az bağış yapan ülke gibi görünüyor.

Devlet eliyle yapılan yardımlarda ise öndeyiz. Örneğin Türkiye, Küresel İnsani Yardım 2014 Raporu'na göre; milli gelir bazında en çok uluslararası insani yardım yapan ülke oldu ama bireysel yardımda sınıfta kalıyoruz.

Örneğin Batı ülkelerinde yapılan bağışlar, yardımlar kamuoyuna duyurulur. İş dünyasından insanların yanı sıra birçok sanatçının, sporcunun kurduğu vakıflar var. Bizde vakıf kuran kaç futbolcu, sanatçı var acaba? Fenerbahçeli eski futbolcu Dirk Kuyt'ın vakfı bizde de haber oldu ama kimse 'Bizim futbol yıldızları neden vakıf kurmuyor?' diye sormuyor.

Halbuki bizde de yapılan bağışlar açıklansa; hem diğer insanlara örnek olur, hem bağış konusunda insanlar arasında bir rekabet yaşanır, hem de bağış yapanlar, isimlerinin kamuoyunda nasıl büyüdüğünü görür ve bağış yapmaya daha istekli olur. Tarkan'a tavsiyem vakıf kurması. Tarkan gibi starların elinde büyük bir güç var aslında. Vakıf kursalar, kendi bağışladıkları paralardan daha çoğunu diğer insanlardan toplarlar. Böylece daha çok insana yardım edilmiş olur.

İyi taksiciler de var

İstanbullu taksicileri hep eleştiriyoruz.

Eleştirilmeyi de hak ediyorlar doğrusu; güzergah beğenmiyorlar, müşteri seçiyorlar, turistleri kazıklıyorlar vs.

Elbette işini iyi yapan taksiciler de var.

Bir meslek grubunu kökten kötülemek büyük haksızlık.

Örneğin Postkolik'ten Gizem Ertürk'ün 'Mutluluk dağıtan taksici' haberinin kahramanı Ahmet Tutkun...

Müşterilerine ücretsiz çikolata, kek, içecek ve internet imkanı sunan Tutkun, onlara evine gelen misafir gözüyle baktığını söylüyor.

Gayrettepe'de bir durakta taksicilik yapan Tutkun'un aracında bluetooth üzerinden dilediğiniz şarkıyı açma, kredi kartıyla ödeme yapma özgürlüğünüz de var. Bu arada Tutkun'un sponsoru yokmuş, tüm bu hizmetleri cebinden karşılıyormuş. Böyle güzel hizmet sunan taksiye kim binmek istemez?

Aslında Tutkun'un yaptıkları çok da büyük şeyler değil. Ancak İstanbul'da o kadar kötü taksicilere denk geliyoruz ki, Tutkun gibi taksicilere rastlayınca şaşırıyor insan.

Terim lobisi iş başında

Galatasaray, Beşiktaş'a 3-0 yenildiğinde hâlâ liderdi ve bir maç eksiği bulunan Başakşehir maçını kazansa bile liderle sadece arasında bir puan fark olacaktı. Ama dün gece taraftarından futbol yorumcusuna kadar birçok insan Tudor'un istifasını istedi.

Tudor'un istifa etmesini gerektiren kötü bir tablo yok aslında. Ama Fatih Terim lobisi tam gaz çalışıyor ve Tudor'un gitmesine gerekçe olarak ise büyük maçları kazanamaması gösteriliyor. Aynı lobi, kısıtlı kadrosuna rağmen Şampiyonlar Ligi'nde harika sonuçlar alan ve takımı Süper Lig'de şampiyon yapan Lucescu'yu göndermedi mi? Terim o dönem büyük umutlarla gelmesine rağmen takımı şampiyon yapamamıştı. Evet, Terim bir kupa canavarı; Galatasaray'a altı lig şampiyonluğu, UEFA Kupası vs. bir sürü başarı kazandırdı.

Taraftar da buna güvenerek Terim'i istiyor.

Peki, Galatasaray yönetimi; kendilerini ikinci plana itecek, bütün ilgiyi üzerinde toplayacak Terim gibi güçlü bir teknik direktör ister mi?

Özetle Tudor'a yapılan büyük haksızlık. Futbolumuzun en büyük sorunlarından biri istikrarsızlık. Bir teknik direktör iki-üç maç kaybetti mi hemen kellesi isteniyor.

Girik’in peşinde 55 yıl

Fatma Girik, 55 yıldır kendisini takip edip tedirgin anlar yaşatan hayranı Mehmet A. (71) hakkında, savcılığa suç duyurusunda bulundu. Efsane oyuncu Girik, daha önce İstanbul'daki evine gizlice giren, geçen yıl hastanede kendisini yattığı odada ziyaret eden Mehmet A., son olarak da Bodrum'daki evine gelip bakıcısına, "Eşim öldü, o da Memduh Bey'i kaybetti.

Beni kabul etsin, beraber yaşayalım" teklifinde bulununca soluğu savcılıkta almış.

Girik, "55 yıldır bana aşkla yanıp tutuşuyor. Bu kişinin ne zaman, ne yapacağı belli olmaz. Tedirgin oluyorum" diyor.

Ekşisözlük'te; Adıyaman'da yaşayan altı çocuk babası Mehmet A.'yı efsane yazar Gabriel Garcia Marquez'in 'Kolera Günlerinde Aşk' romanındaki aşkı için 50 yıl bekleyen 'Florentino Ariza' karakterine benzetenler olmuş. Mehmet A., 'Ariza' kadar romantik mi bilmem ama ortada bir benzerlik var.

Bu romanın aynı adlı filmi de çekilmişti. Javier Bardem'in canlandırdığı 'Ariza' karakteri, sevdiği kadının eşi ölünce tıpkı Adıyamanlı Mehmet A. gibi aşkının peşinden koşuyordu.

Mehmet A.'nın hikayesinden de bir film çıkar aslında. 55 yıl! Ne hayatlar, ne aşklar var.

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERköşe yazarları