UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

SİNA KOLOĞLU YAZDI: "KADIN VE HAPİSHANE DİZİSİ GELİYOR!.."

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

SİNA KOLOĞLU YAZDI: "KADIN VE HAPİSHANE DİZİSİ GELİYOR!.."

ALİ EYÜBOĞLU-MİLLİYET

KOMEDYENLERLE POPÇULARIN FARKI

Cem Yılmaz’ın “Ben, komedyenler arasında son sırada geliyorum. Bunun nedeni de onlara tur bindirmem...” sözüne rakiplerinin ne yanıt vereceğini merak ediyordum.

Çünkü Yılmaz Erdoğan, Şahan Gökbakar ve Ata Demirer gibi komedyenlerin verecekleri yanıt, onların mizah zekasını ortaya sermesi açısından önemli bir gösterge olacaktı.

Başkaları üzerinden mizah yaparak yıldızlaşan isimler, söz konusu kendileri olduğunda nasıl davranacaklardı?

Zekice bir espriye zekice yanıtlar mı gelecekti, yoksa espriyle hakaret arasındaki kalın çizgi aşılacak mıydı?

İlk yanıt Yılmaz Erdoğan’dan geldi.

Cem Yılmaz’ın tur bindirdikten sonra önüne kattığı komedyenlerden Yılmaz Erdoğan, ‘Münaşaka’ adlı gösterisiyle Uniq Hall’deydi. Basın mensupları burada Erdoğan’a Cem Yılmaz’ın sözlerini hatırlatınca yanıtı şu oldu: “Ne zaman yapmış? Göremedim.”

Yılmaz Erdoğan, polemiklerden hoşlanmadığını söyleyip, soruyu geçiştirebilirdi ya da vereceği yanıtla tartışmayı alevlendirebilirdi. Ama öyle yapmadı. Bir mizahçıya yakışan zekice bir üslupla karşılık verdi. Bakalım Şahan Gökbakar ve Ata Demirer girecekler mi bu topa?

Hayli zamandır şov dünyasının yıldızları arasındaki ‘söz düellosu’ tüm medya araçlarının en gözde malzemesi.

Bir arşiv taraması yapınca bakın neler çıkar karşınıza.

“Rakiplerim arasında en sonuncuyum. Çünkü hepsine tur bindirip, önüme kattım” sözünü bir popçu söyleseydi mesela. Eminim her gün bir pop yıldızı, espriyle hakaret karışımı bir ton laf ederdi rakiplerine.

LEYLA ALATON’A  TEBRİK YAĞIYOR

İş kadını Leyla Alaton, Deniz Bayramoğlu’nun CNN Türk’teki ‘Gündem Özel’ programında “Esas t... kadınlarda” deyince sosyal medyada fenomen oldu. 

Alaton’un sosyal medyada paylaştığı videonun altına yapılan yorumlara baktım, ezici bir çoğunluğu kadın... Hepsi de tebriklerini iletince Alaton da, “Asıl cesur olan kadınlardır” diye karşılık verdi onlara. 

BULUNAN KALBİN YAŞATTIĞI SEVİNÇ

Sosyal medyada başlatılan kampanyayla tedavisi için gerekli olan 1 milyon 99 bin euro, 19 saatte bulunan Kartal bebekten gelen mutlu haber, sadece ailesini değil, milyonları da sevindirdi.

Aylardır Almanya Giessen’deki Hastanede yatan oğlunun başından ayrılmayan anne Ahu Yıldırım, eşi ve kızının yanlarına geldiği gün, minik Kartal için temmuzdan bu yana bekledikleri nakil kalbin bulunmasının sevincini şu sözlerle paylaştı:

“Şükürler olsun aylar sonra dört kişilik ailemiz aynı çatı altında. O çatı hastane bile olsa ne fark eder ki, gülen yüzlerimiz, sevgi dolu kalbimiz var bizim. Nasıl hasrettim, ne çok bekledim bu anı. Lütfen bize çok dua edin.” Dualarımız kalp nakli yapılan Kartal bebek için...

ALGI VE GERÇEKLER 

‘Şehir hikayesi’ değil bu veriler... Amerika’ya dair resmi rakamlar hepsi. Bunları alt alta yazınca açığa çıkıyor ‘gerçekler’le yaratılan ‘algı’nın farkı. İşte ABD’ye dair o çarpıcı veriler: Amerika’da bir insanın cinayet kurbanı olma ihtimali 1/6000.

Las Vegas’ta kumar oyununu kazanma ihtimali 1/250000.

Amerika’da bilet alan bir insanın piyango kazanma ihtimali 1/7000000.

Bu verilere rağmen Amerika Birleşik Devletleri hem ‘en güvenli’, hem de ‘fırsatlar ülkesi’!

Tablo bu. İsteyen bu verilere inanır, isteyen yaratılan algıya...  

GÜNÜN SÖZÜ

Kadın unutmaz, sadece sineye çeker. Zamanı geldiğinde ise iade eder. (Douglas Noel Adams) 

 

 

SİNA KOLOĞLU-MİLLİYET

KADIN VE HAPİSHANE DİZİSİ GELİYOR

Yeni diziler yayın için sıra beklerken, sezonun çalışmaları çoktan başladı. ‘Wentworth’, Avustralya yapımı bir televizyon dizisi. 1979’dan 1986 yılına kadar yayınlanan ‘Prisoner’ adlı dizinin uyarlaması. Baktım bizde izleyici epey beğenmiş. Dizinin telif hakkını Limon Yapım aldı. Yeni sezon için star TV’yle anlaştı. Duyduğum, senaryonun ilk çalışmalarının deneyimli senarist Ahmet Yurdakul denetiminde yapıldığı. Yönetmen sürpriz bir isim; Yüksel Aksu. Kendisi NTV’de Wilco Van Herpen ile ‘Avrupa’dan Anadolu’ya Doğal Lezzetlerin İzinde’ programını çekti. NTV’de yayınlanıyor. Yönetmenin dizi sektöründeki en son işi ise ‘Sevdaluk’ (2013).

Uzun bir aradan sonra Demet Evgar

‘Vatanım Sensin’ de Kara Fatma rolüyle şöyle bir esmişti Demet Evgar. Bu arada kadronun da şekli şemali belli olmaya başlamış. Bu uyarlamada, Evgar başrol oyuncularından biri olacakmış. Aslında en son ‘1 Kadın 1 Erkek’ dizisi ve devamındaki haliyle epey uzun bir süre ekranda yer almıştı. 2008 yılında başlayan macera, 2014’te son bulmuştu. Evgar, bizim sektör için uzun sayılabilecek bir aradan sonra tekrar dizi projesinde. Bir diğer isimse Nursel Köse. ‘Paramparça’ dizisinde Keriman karakteriyle epey dikkat çekmişti.

HARBİYE MARŞI

‘Savaşçı’da Kılıç Timi, Harbiye Marşı’nı okuyor dağlarda. Ev ahalisi, “Hey gidi” diye söylendi. Sanki geçmişten bir hatıra gibi... Ayrıca “Harbiye mi kaldı artık?” dediler. Yine yeniden hatırlamak, hatırlanmak için bir mesaj mıydı diziden yükselen bu marş?

‘HAYATİ VE DİĞERLERİ’ İYİ DE...

Hayati (Celil Nalçakan), Şükran (Günay Karaca), Danyal Bezirci (Levent Ülgen), Tahsin (Bahtiyar Engin), Celal (İbrahim Selim) ile başladı ekip. Kadro gayet iyi. Hikayenin gideri var. Ev ahalisi esprilerin bir bölümüne güldü, bir bölümünü “Ne demek istiyor?” diye savuşturdu. Yani bir iniyor, bir çıkıyor.

Tam hali tavrı oturmamış bir komedi. ‘İlla espri yapacağım’ durumu var.  Senaristler arasında Radi Hoca’tiplemesiyle kendine özgü bir karakteri yaratma başarısını gösteren Murat Özsoy da yer alıyor. İrfan Şahin, eski kanalına ‘yapımcı sıfatıyla’ ilk işini vermiş. Acaba kendisi kanal yöneticisi pozisyonunda  otursaydı bu diziye olur verir miydi?

Değişik bir duygu olsa gerek.  

 

MESUT YAR-POSTA

Zorlamadan güldürebildi

 “Hayati ve Diğerleri” (Kanal D) her kanal için hayati değeri olan pazar gecelerine giriş yaptı. Bu türden işleri sevdiğimi herkes bilir. Bunu da sevdim...

Öncelikle Celil Nalçakan yıllardır ektiğini biçiyor hissini bana verdi. Yüz hatları tersine doğru zorlasa da Hayati başkomiser rolüyle zor olanı, komedi oyunculuğunu tercih etmiş. İyi de yapmış...

Günay Karacaoğlu (anne) sahnede izlerken ayrı, ekranda gördüğümde ayrı mutlu olduğum bir aktris zaten. Levent Ülgen (dayı), “Akasya Durağı”ndan emekli olmuş Kadir hissi veriyor. Bahtiyar Engin’in (Tahsin) varlığı meseleye başlı başına bir güzellik katmış...

Dizi izlerken beni çok yormadı. Espriler yerinde kullanılmış. Bir parça durum komikliğini de ekleyince hiç somurtmayan bir iş ortaya çıkmış...

İlk bölümden gündelik hayatta sıklıkla rastladığımız dolandırıcılık örneklerini seri şekilde sıralayan dizinin “kamu spotu” hali de gözüme batmadı. Bana göre olmuş bir iş. Umarım kalıcı da olur!

Sahte cellatlardan korkmalı!

Leyla Alaton’un CNN Türk’te katıldığı bir programda duruşu sağlam kadınlara yönelik kullandığı bir sıfat sosyal medyada yeri göğü birbirine kattı...

Sıfat, cinsel çağrışım içerdiği için argoya giriyor. Kimisi RTÜK’ü (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu) deyim yerindeyse “gaza getirmek” için özellikle uğraştı, biliyorum...

Ama ağızdan bir anda ve sehven çıkan kelamla RTÜK’ü anında kelle alan bir cellat formuna sokan bu arkadaşlara bir çift kelamım var...

Ekranda kendini RTÜK yerine koyup seri şekilde kelle alan cellat müsveddelerinin celladı kim olacak? Onu netleştirelim de sehven ve cebren ortaya çıkmış olsun. Sonra herkes adilce birbirini kırsın!..

O YEMEKLERDE NE OLUYOR?

Gündüz kuşaklarında bu programın yıldızı parlıyor. “Yemekteyiz” (TV8) deyim yerindeyse uçuşa geçti. Yayınlandığı saatte neredeyse dört TV ekranından biri bu programı izlemek için açık tutuluyor...

Kabul etmek lazım ki Onur Büyüktopçu bu işe çok yakıştı. Program güle eğlene akıp gidiyor. Ama...

Akıp gidenler arasında çatalın ucuyla itilen yemekler var ki doğrudan çöpe atılıyor. İzleyici bundan duyduğu rahatsızlığı çokça dile getiriyor. Ancak bildiğim kadarıyla o artan yemekler hayvan barınaklarına gidiyordu; yanılıyorsam çok üzülürüm doğrusu!

GERÇEKTEN KADINCA...

Ekranda yeniden kadın kuşakları dönemi başladı. Ama gerçekten içeriğinin hakkını veren program sayısı bir elin parmak sayısından az. Kimse darılmasın...

Ve içlerinde özellikle bir tanesi, kadının toplumdaki yerini, kadın ekonomisini, gündelik hayatın kadına yönelik sürprizlerini adeta koşuşturarak işliyor...

POSTA Gazetesi yazarı Özlem Denizmen, ekrandaki “kadın” duruşu ve misyonunu her pazar Star TV’de yorulmadan üstleniyor. Sürekli güleç, sürekli enerjik! “Kadınca” kadına yönelik izlediğim ve kimse kusura bakmasın; içinde reyting tuzakları olmayan yegane işi çıkarıyor desem çok da büyük haksızlık olmaz...

Kadına yönelik bu pozitif ayrımcılığı onaylıyorum. Adı üstünde yapılan bir “kadın kuşağı”. Ve o adının hakkını vermeli!

TRT'DE TANIDIK BİRİLERİ VAR MI?

Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’nin beşincisi bu sene yapılıyor. Hafta sonu başladı ve bu haftanın sonuna kadar sürecek. Mevcut festivaller içinde en akıcı trafiğe sahip olan bir festivalden bahsediyorum. İnsan bu yıl TV ağırlığını da hissediyor...

Paneller arasında bir tanesi çok dikkat çekici. TRT Genel Müdürü İbrahim Eren’in konuşmacı olduğu “TRT’de Tanıdık Birileri Var mı?” başlıklı panelden söz ediyorum...

24 Kasım Cuma günü gerçekleşecek ve adıyla müsemma bir içeriği olacak. Vallahi İbrahim Eren, genelde asık suratlı bürokratların oturduğu bir koltukta mevcut durumuna ironik bir şekilde yaklaşan ilk genel müdür oldu...

Eh aynı ironiyle kendisine sormak da benim için şart oldu; “Sayın genel müdür, TRT’de bir tanıdığı olanla olmayan arasındaki fark kapandı mı?”. Çünkü TRT’yi herkesin kanalı yapmak gelecek “evet”yanıtıyla mümkün!

 

MEVLÜT TEZEL-SABAH

Netflix, Türkiye ve Erdoğan’dan özür diler mi?

Tekrar olacak ama tane tane anlatmakta fayda var.

Tüm dünyada milyonların izlediği 'Designated Survivor' dizisinin ikinci sezonunun yedinci bölümünde 'Fatih Turan' karakteri, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı temsil ediyordu.

Bir Ortadoğu emiri gibi betimlenen Erdoğan'ın diktatör olduğu, kendi çıkarları için NATO'dan çıkmayı bile göze aldığı vurgulanıyordu.

Erdoğan, FETÖ elebaşısını geri getirebilmek için ABD Başkanı'nın oğluna tuzak kuran, şantaj yapan biri gibi yansıtılarak aşağılanıyordu.

Aynı bölümde 'Nuri Şahin' karakteri ise FETÖ'nün elebaşısını temsil ediyordu.

FETÖ'nün elebaşı, 15 Temmuz darbe girişimiyle bir alakası olmayan, muhalif ve özgürlükçü bir lider olarak gösteriliyordu.

Daha da ileri gidilerek laik ve modern Türkiye için FETÖ elebaşısının ülkemizin başına geçmesi gerektiği vurgulanıyordu.

Erdoğan'ın pahalı bir villada yaşadığı belirtilerek Külliye'ye vurgu yapılması gibi birçok ince detaya da yer veriliyordu.

Dizinin yaratıcısı ve senaristi David Guggenheim ile yazar grubu gerçekten derslerine iyi çalışmışlar! Böyle bir bölümün çekilebilmesi için FETÖ'den yardım alma ihtimalleri bile akla geliyor. Guggenheim, 'Biz kurgu bir hikaye anlatıyoruz ya da Erdoğan'ı böyle biri görüyoruz' da diyebilir ama kimse kimseyi kandırmasın. Yedinci bölümde her diyalogda FETÖ'nün tezleri savunuluyor.

Türk siyasetçilere ağır küfürler ediliyor. İddia ediyorum; 'Gece Yarısı Ekspresi'nde bile bu kadar rezil bir kara propaganda yapılmamıştı!

AMAN DİKKAT!

Akla ilk, dizinin çekildiği Kanada'nın Toronto kentinde yapılanan FETÖ lobisi geliyor.

Belki de NATO'nun Norveç'teki tatbikatındaki skandal ile 'Designated Survivor'daki FETÖ propogandasının üst üste gelmesini hesaba katarak 'üst akıl'ın Hollywood'u da devreye soktuğunu düşünmeliyiz!

Türkiye'yi batıdan uzaklaştırmak, diktatörlükle yönetilen müdahaleye açık bir Ortadoğu ülkesi gibi göstermek için zaten uzunca bir süredir algı operasyonu yapılıyordu, galiba şimdi de devreye dizi ve filmler girdi.

Dizide ABD Başkanı'nın, 'Nuri Şahin'e (FETÖ elebaşısı) büyük saygı duyduğunu ve onun laik ve modern Türkiye'nin başına geçmesi gerektiğini belirtmesi; hem 15 Temmuz şehitlerine, hem de Türk halkına büyük hakarettir.

Bu skandaldan sonra dizinin yapımcı şirketleri The Mark Gordon Company, Kinberg Genre, ABC Studios ve dizinin distribütörü Netflix, Türkiye'den özür diler mi? Hiç sanmıyorum.

Şimdi sosyal medyada, 'Dizinin Türkiye'deki distribütörü Netflix kapatılır mı?' diye tartışma başladı.

Bence bunu akla getirmek bile büyük hata. Zaten FETÖ'cüler ve 'üst akıl' bizim böyle bir hata yapmamızı bekliyor.

Sonra da 'Bakın bir dizi için Netfilix'i bile kapattılar' diye propaganda yapacaklar ve Türkiye yine haklı olduğu bir davada dünya kamuoyu önünde haksız duruma düşecek.

Peki, ne yapılmalı? Dizinin yapımcı şirketleri ve distribütörü Netflix protesto edilmeli ve özür dilemeye davet edilmeli. Sosyal medyada 'Designated Survivor'ın açıkça FETÖ propagandası yaptığını vurgulayan paylaşımlar yapılmalı, bitip tükenmeyecek bir enerjiyle gerçekler bir daha, bir daha anlatılmalı. 'Alt tarafı bir dizi' demeyin. ABD Vietnam'da kaybettiği savaşı 'Rambo' filmleriyle kazandı, Ortadoğu ve Latin ülkelerinde darbeye ve uluslararası müdahaleye zemin hazırlamak için hep sinema-dizi sektörünü kullandı.

Ülkemize yönelik yapılan büyük-küçük her algı operasyonuna karşı anında tepkimizi koymalıyız.

TRT WORLD’ün amacı ne?

TRT World'un BBC standartlarını yakalamaya çalışan evrensel habercilik anlayışını takdir ettiğimi daha önce yazmıştım ama TRT World, kuruluş amacını unutmaya başladı.

Neydi bu kanalın amacı? En basit tabirle dünyaya Türkiye'den seslenmek, dünyadaki olaylara Türkiye'nin bakış açısını yansıtmak ve her alanda yalnızlaştırılmaya çalışılan Türkiye'nin derdini anlatmak. Ve en önemlisi Türkiye'yi kötü duruma düşürecek algı operasyonlarına karşı refleks göstermek. Ama izlediğim kadarıyla bunların çoğu yeterince yapılmıyor. Belki de TRT World'ün başka bir amacı var, biz bilmiyoruz!

Örneğin 'Designated Survivor' dizisinde açıkça FETÖ propagandası yapılmasına ve Erdoğan'ın aşağılanmasına karşı TRT World ne yaptı?

Benim takip ettiğim kadarıyla TRT World'de bu konuya değinilmedi.

Google ve sosyal medya taramasında da bir veriye rastlamadım. Aslında kolay işlenecek bir popüler kültür konusu var ortada. Örneğin 'Bu dizinin yaratıcısı ve senaryosunun yazarı David Guggenheim kimdir?' diye bir araştırma yapılsaydı ya da TRT Wold'ün Kanada ve ABD muhabirlerinden biri Guggenheim ile röportaj yapsa, 'Neden FETÖ'nün tezlerini savundun?' diye sorsa fena mı olurdu? Yanlış anlaşılmasın; 'TRT World propaganda yapsın' diyecek kadar delirmedim ama evrensel yayıncılık anlayışıyla da derdimizi anlatabiliriz.

Hatta BBC tarzı bir yayıncılıkla bunu yapmak daha kıymetli olur. TRT Genel Müdürü İbrahim Erener'i genç, zeki bir vizyoner olarak görüyorum ama TRT World'ün yayıncılık anlayışında bariz hatalar yapıyor.

Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump ile ilk kez karşı karşıya geldiği dakikalarda da TRT World'de tenisçi Sharapova sohbeti yayınlanıyordu, çok sonra canlı yayına geçildi. Bizlerin vergileriyle büyük paralara kurulan TRT World, Türkiye'nin derdini anlatmayacaksa, önemli olaylarda refleks göstermeyecekse ne işe yarayacak? TRT World'ün yabancı yorumcuları, programları Türkiye'nin haklı olduğu konularda bile harekete geçmiyorsa yazık harcanan emeğe ve paraya!

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERKÖŞE YAZARLARI