UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

MESUT YAR YAZDI!.. “DÜŞME POTASINDAKİ DİZİLER”

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

MESUT YAR YAZDI!.. “DÜŞME POTASINDAKİ DİZİLER”

SİNA KOLOĞLU-MİLLİYET

MÜRSEL KARA KİM OLABİLİR?

'Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ın (EDHO) yeni karakteri Mürsel Kara (Taner  Turan) portresi masada şekillendi: “Mürsel dediğinizde kontrgerilla tipinde küçük adamlar akla geliyor.” Hızır’la Mürsel’in buluşmasında, Yaşar daha da netleştiriyor durumu: “Bir görevin vardı. Zaten modaydı, işkence yapmayana hor gözle bakıp, meslekten atıyorlardı. Şimdi bir mesleğin, görevin yok.” Yaşar devam etti: “Senin anan baban kim, böyle hain olmuşsun?” Kara, Türkiye yakın tarihinde acaba kimleri resmediyor? Ki o işsiz, güçsüz ve mesleği olmayan Kara’nın, adamları, gücü, silahı ve parası var. Acaba aslında Mürsel Kara kim?

TV HEM EĞİTİR HEM DE EĞLENDİRİR

Efendim meşhur tartışma konusudur. “Televizyon hem eğitmeli, hem de eğlendirmeli?” diyenlerle “Televizyonun eğitmek gibi bir görevi yoktur” diyenler var. Malum “Aptal kutusu” diyenler de azımsanmayacak sayıda... Zararlarının olduğu kesin. Sigara içip paketin üzerindeki ‘İçme geberirsin’ yazısını okumak gibi olmasa da, eh var zararları... Nereye geleceğim; bir süredir teve2’de ‘Kelime Oyunu’na fena sardık. Yayın saati, haberlerin ‘siyaset ve ekonomiden’ üçüncü sayfa haberlerine geçtiği zaman dilimi... Beş harfli ve daha fazlası kelimeleri bilmekte zorlanmak değil, resmen iflas durumu var. Ali İhsan varol, ‘Kelime Oyunu’yla artık özel televizyon tarihimizin önemli isimlerinden biri olduğunu kanıtladı. Sunumu, yarışmacıya içten yardım eder hali, ufak tefek dozda ayarlı esprileriyle, bir de formatın bilgiyi hoplayıp, zıplamadan dolaysız sunmasıyla, ‘TV hem eğitir hem de eğlendirir’ savunucularına sağlam bir örnek teşkil ediyor.

ÖYLE KOLAY YÖNETMEN DEĞİŞMEZ

Bir proje devam ederken, hem de  bu sezonun en iddialı işi olarak bilinirken ve hatta yabancı müşterilerin ‘merakla  beklediği’ Türk işi yapım olarak duyurulurken, yönetmeninin değişmesi, sıradan bir olay mı? “Mehmed: Bir Cihan Fatih’inde deneyimli yönetmen Altan Dönmez, görevini bir diğer deneyimli isim Cevdet Mercan’a devrediyor” diye bir basın bülteni geldi. Yapım şirketi, emeklerinden dolayı teşekkürlerini bildiriyor. Devir teslim töreni oldu mu? Deneyimli bir yönetmen, bir diğerine işi devrediyor. O zaman biri, ‘deneyimsiz’ oluyor aslında? Ya da deneyimi yeterli değil diye mi düşünmek lazım? Böyle cümlelerin altında ne hırslar, ne mücadeleler vardır.  Bir teşekkürle geçiştirilmesi mümkün olmayan, deneyimler ötesi durumlar da vardır.  Yeter ki, ‘Mehmed: Bir Cihan Fatihi’ne  bir şey olmasın!

MESUT YAR-POSTA

DÜŞME POTASINDAKİ DİZİLER

Basit bir matematik var. Toplamda 5 reyting ortalamasının altında izlenme alan diziler zarar ediyor. Belki tekrar yayınlarıyla durumu toparlıyorlar ama genel olarak külliyen zarar...

Bu durumda kanalların sırtındaki kambur giderek belirginleşiyor. Böyle karnelere sahip işler eskiden olsa iki bölümde yayından kaldırılırdı. Şimdi herkes dayanmaya çalışıyor...

Peki kimler bu kambur potasında; “Cennet’in Gözyaşları” (atv), “Siyah İnci”, “Dolunay” (Star TV), “Kalbimdeki Deniz” (FOX) ve “İsimsizler” (Kanal D) ilk göze çarpanlar...

Kanallar bu dizilerden vazgeçer mi bilemiyorum, ben sadece olanı resmediyorum!

Peki tevfik’e ne oldu?

“Vatanım Sensin” (Kanal D) bu akşam başlıyor. Elbette olayların yeni örgüsü ve Sevr sürecinde memlekette yaşananlar merakla bekleniyor...

Fragmanlarda Cevdet’in olup olmayacağını beklerken Azize’yi görmemek beni şaşırttı. Bu arada Onur Saylak da ortadan kaybolmuştu. Neden sonra final afişinde kendisini sakallı ve eli hançerli bir fotoğrafıyla gördüm...

Kendi adıma en çok Tevfik’in bu yeni imajını ve yapacağı kötülükleri merak ediyorum. Dizide ikinci bir “binbir surat” vakası izleyeceğiz gibi. Reytingi bol olsun!

Şaşırtmalar yine başladı

RTÜK (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu) telkin edince kanallar da uymuştu. İlk yüz program izlenme listesinde yer alan işler kendi içinde parçalara ayrılmayacak, tulum şekilde ölçümlenecekti...

Ancak kanallar bir program içinde birkaç bölümün farklı ölçülmesi topuna yine girdi. Bazı haber programları, bültenler, özetler filan derken son olarak “Seda ve Uğur’la” (Show TV) isimli programın içinde “Kayıp Aranıyor” diye bir bölüm yaratıldı ve ölçüme sokuldu...

Bu yavru program listede ana programdan daha yüksek bir reyting alamamış. Eh o zaman sorsak ayıp olmaz sanırım; “Ne gerek vardı?”...

Daha da merakla bekleyeceğim

“Mehmed: Bir Cihan Fatihi” (Kanal D) isimli dizi daha başlamadan yönetmen değişikliğine gitti. Giden yönetmen Altan Dönmez. Bütün kadroyu o şekillendirdi. Kurgu, tavır vesaire hep ona ait...

Gelen yönetmen ise en son “Kayıtdışı” (FOX) dizisini çeken Cevdet Mercan. “Paramparça” ile bir basamak yukarıya çıkan Cevdet, genel olarak yapılmamışı denemesiyle biliniyor.

Bu durumda çatısını bir başka yönetmenin kurduğu bir işte hızlı şekilde kendi dünyasını kurması gerekiyor. Ve bu işler hiç kolay değil...

Şimdi diziyi -teknik açıdan- daha büyük bir merakla bekleyeceğim. İki yönetmenin iki ayrı dünyasından nasıl bir başlangıç dünyası elde edildiğini görmek için...

İmkansız diye bir şey yok

“Beni Affet” (Star TV) dizisinde kalbinde kurşunla yaşayan Feride hamile kalması sakıncalıyken kaldı ve çocuğunu düşürdü. Aynı Feride kafasında bir mermi çekirdeğiyle yaşayan eşi Yaman’dan yeniden hamile kalınca, “yok artık” demiştim. Kaldı ki o çocuk da düştü...

Şimdi doktorlar Feride’nin hamile kalmasının kesinlikle imkansız olduğunu söylüyorlar ama belli ki kendi oynadıkları diziyi izlememişler.

Birkaç sezondur bu dizi ile tıp biliminin tüm kabulleri ortadan kalktı. Öldü denilen yaşıyor, doğurmaz denilen dokuz doğuruyor. Feride’ye telkinim; “takılma, bir tane daha yaparsın” olacak...

Yük sırtımızda...

 “Beni Affet” (Star TV) dizisinde Murat, dayısı bildiği Osman Kozan’ın aslında gerçek babası; aynı dizide Tunç karakteri ise yengesi bildiği Zühre Kozan’ın gerçek annesi olduğunu öğrenmişti...

“Adını Sen Koy” (TRT 1) dizisinde ise Zehra’nın babası bildiği Salim aslında kızın dayısı çıkmıştı. Son olarak “Siyah Beyaz Aşk” (Kanal D) dizisinde de esas oğlan Ferhat’ın dayısı olarak bilinen Namık, İdil karakterine “kendisinin Ferhat’ın gerçek babası olduğunu” açıkladı...

Namık, İdil’e “Bu sır herkesin taşıyabileceği bir yük değil” dese de seyirci buna benzer sırları yıllardır omzunda bir yük olarak taşımaya devam ediyor. Haksız mıyım?

MEVLÜT TEZEL-SABAH

ERDOĞAN-ELON BULUŞMASI

Bu yazı yazıldığı saatlerde Elon Musk'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyareti henüz gerçekleşmemişti.

Erdoğan ile Musk'ın ne konuşacağı hakkında da basına net bir bilgi verilmedi.

Ama ben bu buluşmayı, ABD Başkanı'nın Türkiye'yi ziyaret etmesi kadar önemli buluyorum. Daha önce bu köşede Elon Musk'tan bahsetmiştim.

Musk, son yüzyılın en büyük mucit ve girişimcilerinden biri.

ŞARJ İSTASYON AĞI

1999'da kurduğu online ödeme sistemi Paypal'ı 2001'de 1.5 milyar dolara eBay'e satan, 2003'te SpaceX'i kuran Musk, geçtiğimiz yıl Mars'ı kolonileştirme ve insanların yaşamına uygun hale getirme planlarını açıklamıştı. Yapay zeka teknolojisinin de öncülerinden olan Musk, aynı zamanda elektrikli otomobil denilince akla gelen ilk marka olan Tesla'nın da kurucusu. Musk'ın geçtiğimiz hafta Japonya Başbakanı Shinzo Abe ile birlikte Kaliforniya'da test sürüşü gerçekleştirdiği Tesla Model S'in gelecekte en çok kullanılacak elektrikli araç olacağı tahmin ediliyor.

Musk-Erdoğan görüşmesinin gündem maddesi de yerli elektrikli araç projesi olacağa benziyor. Türkiye'de kamuoyu yerli elektrikli araca yoğunlaştı ama bu projenin asıl önemli ayağı, Türkiye'yi baştan başa dolaşması gereken şarj istasyon ağı. Elektrikli aracı alan vatandaş, her yerde şarj istasyonu bulmalı.

Bu noktada Tesla'nın şarj istasyonu ağı teknolojisi önem kazanıyor.

Türkiye zaten doğal hidro elektrik potansiyeli ve yenilenebilir enerji kaynakları açısından cennet bir ülke. Eğer Türkiye gelecekte, ulaşımda elektrikli araç kullanımını birinci sıraya çıkarırsa, petrol bağımlığından da kurtulmuş olur ve bu da Türkiye'yi ekonomik anlamda uçurur.

Tesla ile olası bir teknoloji iş birliği, yerli elektrikli araç projesi için büyük bir adım olur.

Erdoğan ilk yerli araç fikrini ortaya attığında espri yapanlar şimdi Musk'ın Külliye'yi ziyareti hakkında ne düşünüyor acaba? Hayal etmek başarmanın yarısıdır. Erdoğan'ın güçlü Türkiye hayali adım adım gerçeğe dönüşüyor. Büyük projeler bir bir gerçekleşiyor.

Yerli elektrikli araç projesi de gerçekleşirse, petrole bağımlılıktan kurtulursak; Türkiye tahmin ettiğimizden de güçlü bir ülke olacak.

OYA DOĞAN- VATAN

YÜZ YÜZE ASLINDA DOĞURGAN BİR HİKAYE

Ne yalan söyleyeyim, genel hikayesini sevmiştim Yüz Yüze’nin. Senaryosunu da akılcı bulmuştum. Ancak hiçbir şey kağıt üstünde göründüğü gibi olmuyor, bunu bir kez daha anladık. Aslında ortada çok sağlam bir hikaye var. İntikam hikayesinin pek çok dişi olması da gelecek adına çok faydalı. Çünkü hikayeyi doğurgan hale getiriyor. Fakat asıl problem tasarım yapılmamasından kaynaklanıyor. İlk bölümde karakter tanıtımı yerine bizi olayların içine atsaydı, İçerde’yi çağrıştırması yerine özgün bir tasarım yapılsaydı, karanlık dünya yerine bizi hayatın içine katsaydı, castı da biraz daha farklı kurulsaydı sonuç eminim farklı olurdu. Ben geçmişe takılı kalıp dövünmeyi sevmeyenlerdenim. O nedenle olan olmuş, bundan sonrasına bakmak lazım. Yüz Yüze ikinci bölümü yayınlandıktan sonra dört haftalık bir ara verdi. Çünkü reytingleri oldukça düşük geldi. İş toparlanıp yeniden ekrana gelecek. Daha önce örneklerini gördük. Hiçbir dizi bu kadar kısa sürede ara verip tutunamadı. Umarım Yüz Yüze için durum farklı olur. Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi ortada doğurgan bir hikaye var. Bu devirde doğurgan hikaye bulmak deveye hendek atlatmaktan daha zor.

“Menajerimi Arayın”ın ikinci sezonu geldi

Netflix’te ekrana gelen bir iş var. 2015 yapımı dizinin ikinci sezonu yeni eklendi. Adı Menajerimi Arayın/Call My Agent-DixPourCent. Fransız yapımı dizi Paris’te büyük bir ajansta geçiyor. Menajerler, oyuncuları, film sektörü ve basın arasındaki ilişki gözler önüne seriliyor dizide. Kısacası dizide ne isterseniz var. Rekabet, ego savaşları, ayak kaydırmalar, ışıltılı dünyanın acıklı halleri, oyuncu psikolojisi, menajer oyunları, dostluk adı altında yapılanlar... Ben izlerken çok gülüyorum. Ne yalan söyleyeyim, bizim sektörden pek çok kişiyi de yerlerine koyuyorum. Özellikle bu sektöre hevesli olan herkesin izlemesini de öneririm. Hiçbir şeyin dışarıdan göründüğü kadar ışıltılı olmadığına şahit olacaksınız.

Vatanım Sensin Atatürk hamlesiyle başlar

Perşembe akşamını heyecanla bekliyorum. Çünkü Vatanım Sensin sonunda başlıyor. Uzun zamandır meraktayım. Bu yıl yine akıllıca bir hamle yaptılar. Geçen sene 10 Kasım’da ekrana gelen bölümde Atatürk’lü sahneyle ciddi bir artı puan toplamışlardı. Bu sene de ilk yayın günleri 9 Kasım. Yine büyük bir Atatürk hamlesi bekliyorum Vatanım Sensin’den... Sezon artık tamamen açıldı, havlu atacak dizilerde belli olmaya başladı. Çok yakında gidenler ve kalanlar neler olacak göreceğiz. Sinemada da iddialı filmler vizyona girmeye başladı. Haftaya hem ekranda, hem de sinemada izleyicinin nelere yöneldiği daha çok belli olacak. Böylece hepimizin eline yeni trendlerin neler olduğunu söyleyebilecek doneler geçecek.

ALİ EYÜBOĞLU- MİLLİYET

CİNAYETLER EKRANDA BÖYLE AYDINLANIYOR!

TV8’de Serap Paköz’ün sunduğu ‘Gerçeğin Peşinde’de otomobilde kendini yakarak intihar ettiği sanılan, otopside kalbinde yedi bıçak darbesi saptanan Fehmi Özcan konusu aydınlatılmaya çalışılıyor. Ekranda, ‘Feride’nin Nizip’ten komşusu’ yazan bir kadın bağlandı yayına...

İzleyici: Mahkemenin delil olarak kabul etmediği bir ses kaydından yola çıkıp, iki çocuk annesi bir kadının bu kadar mahrem şeylerinin ortaya dökülmesi izleyici olarak

 beni rahatsız etti.

Serap Paköz: Mahkemenin bu ses kaydını delil kabul etmediğini nereden biliyorsunuz? O ses kaydına henüz ulaşılamadı ki?

İzleyici: Bunu bilmeyecek bir şey yok! İnternete giren herkes ses kaydının mahkemede delil kabul edilmediğini bilir. Bunun için bir bilgiye gerek yok.

S. P. : Ses kaydının mahkemede delil olarak kabul edilmediği doğrudur. Ancak o kişinin ruh hali hakkında aileye fikir verecektir.

Sonrasında Fehmi Özcan’ın yakınlarıyla, telefonla bağlanan kadın arasında tartışma sürdü ve bir ara Paköz devreye girdi:

“Bir avukattan bize mesaj geldi. ‘Ses kaydı mahkemede delildir. Bu dosya da bir ceza yargılaması. Ortadaki de bir cinayettir. Katili bulmak için ses kaydından kesinlikle yararlanılır’ diyor Ayşe Hanım.”

Buyurun buradan yakın... Kriminal program sunucusu, bir ses kaydının mahkemede delil olup  olmadığı konusunda birkaç dakikada fikir değiştirirse ve stüdyoda “Yasalar şöyle diyor bu hususta” diyen bir avukat yoksa, ‘gerçek’leri nasıl öğrenecek seyirci?

Şekeri nasıl dize getirdim?

Türkiye’de bilinen altı milyon şeker hastasından biriyim. ‘Tip 2 Diyabet’ olduğumu öğreneli 10 yıl oldu. Teşhisin konulduğu gün şeker, tatlı ve unlu mamülleri unutmama rağmen, şekeri bir türlü istenen seviyeye indirememiştim. bugün anlıyorum ki iki ana sebebi varmış bunun. Birincisi sporsuz hayat ve fazla kilolar. İkincisi ara öğünlerde ölçüsünü kaçırdığım meyveler ve içlerinde şeker yok diye sıkça tükettiğim diyabetik ürünler.

 Mart 2017’de yaptırdığım tahlillerde 4.5 ile 6 arasında olması gereken hemoglobin A1c yani üç aylık kan şekeri ortalaması 9.6 çıktı. Doktor, “Kullandığın onca ilaca rağmen şeker bu noktaya gelmişse insüline başlaman şart” deyince, kafama dank etti. Hastaneden çıkarken kesin kararlıydım; insülin kullanmak yerine sıkı bir Diyete

ve spora başlamaya...

8 ayda 8 kilo

Başarılı bir diyet için sağlam bir irade ve iyi bir beslenme uzmanı şart. Önceki başarısız deneyimlerimden sonra bu kez işi sıkıya almak için iki diyetisyenden yardım aldım. Diyetisyenler Müge Özyurt Şafak ve gülşen Altın’ın yazdığı beslenme programlarıyla HbA1c’yi bir ayda 8.8’e düşürebildim. İki beslenme uzmanı da, “İnsüline başlamadan şekeri düşürmek istiyorsan sıkı diyete ve düzenli yürüyüşe devam” deyince iş başa düştü!

Sıkça çıktığım seyahatlerde bile yürümeyi ve diyeti ihmal etmedim. Sekiz ayda sadece sekiz kilo vermedim, şekerle baş etmeyi de öğrendim. Yıllardır; Sabah, öğle ve akşam bir sürü ilaç kullanmama rağmen düşüremediğim şekeri nihayet, sınırlar içine çekebildim.

Günde 10 bin adım

Nasıl mı başardım bunu?

Yediğim her şeyin fotoğrafını çekip, paylaştığım diyetisyenlerin önerilerini dikkate alıp porsiyonlarımı azalttım. Her gün 10 bin adım atmak için 1-1.5 saat yürüdüm. Ara öğünlerde erik, hünnap ve çilek dışında meyve yemedim. Bugün geldiğim nokta şu:

Üç aylık kan şeker ortalamam 5.8’e inince, her gün kullandığım beş ilacı doktorum bire düşürdü. Beş kilo daha verdim mi, yeniden tahlil yaptıracağım ve belki onu da bırakacağım...  

GÜNÜN SÖZÜ

Kadından meleklik bekliyorsan, ona cennetini sunacaksın. (Can Yücel)  

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERYAZARLAR