UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

ALİ EYÜBOĞLU YAZDI: "PANTOLON GİYEMEDEN ÖLEN ÇOCUĞUN DRAMI!.."

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

ALİ EYÜBOĞLU YAZDI: "PANTOLON GİYEMEDEN ÖLEN ÇOCUĞUN DRAMI!.."

ALİ EYÜBOĞLU-MİLLİYET

PANTOLON GİYEMEDEN ÖLEN ÇOCUĞUN DRAMI

Çocukluğumuzda ‘var’ yoktu, ‘yok’ vardı. Ne istersek ‘yok’tu. Anne-babamız kıtlık döneminde büyüdü, durumları yoktu.

1962 doğumluyum. O yüzden kıymet bilen bir nesiliz.

Bir gün babam, ‘Size pantolon getireyim mi?’ deyince, üç kardeş hayal kurmaya başladık. Çünkü babaannemin şalvarından kesip, diktikleri çiçekli donlarla ve kara lastiklerle gidiyorduk okula.

Dokuz yaşındayım, ilkokul üçe gidiyorum, kardeşim birde. En küçüğümüz Rafet altı yaşındaydı.

Akşam babam paketleri açmaya başladı. Bana ve kardeşime kara pantolon, kara önlük, beyaz yakalık, siyah kara lastik. Hevesle bekleyen Rafet, ‘Hani bana?’ deyince babam, ‘Bir dahaki gidişte alacağım sana’ dedi. Rafet, ‘Ben de bekliyordum’ diye ağlayarak giderken, babamın gözlerinden yaşlar süzüldü.

Sevdiğinizi gösterin

Sabah okuldan geldiğimde Rafet,  ‘Ay, ne güzel  yakışmış. Bir kere giyebilir miyim?’ dedi. ‘Olmaz, toz edersin’ dedim. İkinci, üçüncü gün de istedi vermedim. Dördüncü gün, ‘Belki bana da çok yakışır. Bir defa giyeyim’ dedi. Uzun geleceğini söyledim, ‘Ucunu kıvırırım. Kilimin üzerinde giyerim, tozlanmaz. Beş dakika aynada bakayım’ deyince, cuma okuldan gelince beş dakika vereceğimi söyledim. Akşama dört kardeş yan yana yatarken beni dürtüp, ‘Caymadın değil mi? Gözüme uyku girmiyor. Okuldan erken gel, kapıda bekleyeceğim’ dedi.

Sabahleyin o da erkenden kalktı. Ben okula giderken baktım, avluda bekliyordu.

Okula gittim. Üçüncü derste müdür içeri girdi, öğretmenin kulağına bir şey söyledi. Yüzünün rengi değişen öğretmen  bana, ‘Alişan, baban evde bekliyor seni’ deyince bu manyak babamı ayarttı, okuldan erken çağırttı beni diye düşündüm.

Yaklaşınca baktım köylüler de bizim eve doğru gidiyor.

Eve geldim, kardeşim yok kapıda, köylüler var avluda. Annem ‘Bana Rafet’i verin, kuzumu verin’ diye ağlıyor.

Köyden yaşlı bir amca yeni aldığı traktörle bizim kapının önünden geçerken görmeyip, ezmiş kardeşimi. Pantolonumu vereceğim gün öldü Rafet.

Babam, sevgiyi alamadığı için sevmesine rağmen bize sevgisini gösteremedi. Ayıp karşılanır diye bizi kucağına alıp, bağrına basamadı.

Pazara değil mezara

İnsanlar, yaşarken sevgilerini göstersin ne olur.

Cenaze yıkandı, kefene koyarlarken babam ilk defa ‘Ben alacağım’ dedi. Kardeşimi kucakladığındaki feryadı hâlâ kulağımda:

‘Rafet, ben seni mezara değil, pazara götürüp, pantolon alacaktım. Kalk oğlum, pazara gidelim.’

Keşke sağken söyleseydi. Babam, o sevgiyi kardeşimin duymayacağı bir zamanda feryat ederek gösterdi.”

GÜNÜN SÖZÜ

Sevdiğin kişinin sana olan sevgisini anlamak için canını yak. Çünkü kimsenin canı yanmadıkça, sana gerçek  yüzünü göstermez. (William Butler)

TRT Diyanet TV’de Tuba Kılıç’ın sunduğu ‘Yeni Güne Merhaba’ya konuk olan eğitimci-yazar Alişan Kapaklıkaya’dan dinlediğim yürek parçalayan bu acı ve dram, hüngür hüngür ağlatmanın ötesinde, iz bırakan mesajlar da veriyor insana...

 

SİNA KOLOĞLU-MİLLİYET

SENARİSTLER İSTİFA ETTİ!

CHP Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer,  Kanal D’nin yeni dizilerinden ‘Siyah Beyaz Aşk’ın yayından kaldırılması için RTÜK’e başvuruda bulunmuştu. Biçer, “Dizinin yayınlanan ilk iki bölümünde kadına ve sağlık çalışanlarına yöneltilen şiddetin izletilmekte olduğunu gördüm” eleştirisini yapmıştı. Bunlar tartışılırken, birden sürpriz gelişme oldu. Duyduğum, dizinin senaristleri Eylem Canpolat ve Sema Ergenekon “Bizden bu kadar” diyerek istifa kararı aldı. Kulağıma gelen, özellikle son bölümün final sahnesi, bu anlaşmazlığa neden olmuş.

Son bölümde neler olmuştu?

‘Siyah Beyaz Aşk’ın son bölümünün finalinde Sinan, Aslı’yı bulmuş ve konuşmak için otele gelmişti. Ferhat onları konuşurken yakaladı. Sinan’a bir yumruk attı ardından, Aslı’yı odaya çıkardı.

Burada el kol hareketleriyle şiddet başladı. Yatağa itilen Aslı, yastığında sakladığı bıçağı çıkarıp, Ferhat’ı sırtından bıçakladı.

DİZİ ÖZETLERİ SAVAŞI

Diziler arasındaki rekabet öyle bir boyuta geldi ki, artık özet bazıları için zaman kaybı oluyor. Her proje, yayın günü bir dizi uzunluğunda özet verirdi. Bu durumu devam ettirenler var. Daha doğrusu, ‘reyting kaygısı olmayanlar’ diyelim. Mesela, pazartesi ve salı en civcivli günler. ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ kılını kıpırdatmıyor.

45 dakikaya yakın, yani bir dizi uzunluğunda tekrarını veriyor. Keza ‘Söz’ de aynı şekilde yapıyor. Sonra 20 dakikalık özet dizileri var. Mesela  ‘Klavye Delikanlıları’ (Show TV), ‘Tutsak’ (Kanal D)... Bu diziler 26-27 dakika arasında özet veriyor.

Özetsiz ve hemen geçelim...

‘Çukur’un özeti dokuz dakika sürüyor. ‘Ufak Tefek Cinayetler’ de öyle, hemen yeni bölüme geçiliyor. ‘Siyah Beyaz Aşk’ yaklaşık 16 dakikayla sınırlı tutuyor. ‘Kırgın Çiçekler’  dokuz dakika veriyor. ‘Kadın’, hiç özet göstermeden, hemen işe koyuluyor. Mesela son bölüm özetsiz başladı.

Hangisini takip edeceğiz?

Salı akşamı evde böyle bir durum oldu. İzlenmek istenen üç dizi vardı.

Önce birinin aslı izlendi, sonra tekrarı...

Geriye bir yöntem kaldı. Hafta içi gündüz kuşağında yayınlananların tekrarına denk gelebilmek. Televizyonda dizi izleyenin ‘internetten izleyelim’ alışkanlığı yok. Ekranda sistem nasılsa, ona ayak uydurmaya çalışıyor. Ev ahalisinin de, yeri geliyor bir hafta geriden izlediği oluyor. Söylemeden geçmeyeceğim, yeni dizi akını bitmiyor ve ortalık karışıyor. Dizi izlemek işi, yerini yenilerini kovalamaya bırakıyor.

 

MESUT YAR-POSTA

Eşkıyanın akla getirdikleri

 “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz” (atv) geçen sezondan deyim yerindeyse hiç referans kaybına uğramadan yola devam eden beş dizinin zirvesinde sayılır. Böyle bir çekim alanı yaratabilmek her babayiğidin harcı değil. Malum, sistem çöp öğütme makinesi gibi çalışıyor...

Şu ana kadar yeni sezona giriş yapan on küsur dizi yayından kaldırıldı. Ömürleri kelebek kadardı. Bir acı haber de verelim; 6 dizi için de final kararı alındı...

Kalanla giden arasındaki açıların hesabını iyi yapan bir işin yayından kalkma gibi bir kader çizgisi yoktur...

Küçük bir dost tavsiyesi vermek istiyorum. Yapımcısından senaristine kadar herkes, “Kalan neden kaldı?” diye düşünsün...

Düşünsün ama kalanın kopyasını yapmasın. Kopya yerine rakibin silahını tanıyıp eş değer bir silahla meydana çıksın. Daha az diziyle tanışırız ama daha çok hüsran yaşamayız, net!

Bir giden bir gelen

Kanal a, neredeyse 20 yıldır yayın yapan bir televizyondu. Mavi ağırlıklı bir rengi vardı. Kimi fragman ve grafikleri çağından önce koşardı. Samimi programlarının TV’ye kazandırdığı birçok önemli isme sahipti. Dün kepenk indirdi...

Bana göre, televizyonculuğun ağız sulandıran bir hali kalmamıştır. Çünkü büyük sermaye, özveri ve dayanma gücü istiyor. Şu ana kadar gösterdiği gayret için Kanal a’ya teşekkürler...

Bir de “yayına giriyor” haberi posta kutuma düştü. TVT isimli bir parça nostaljik bir parça da butik kanal dün yayına girdi. Kanal 7 isminin alt markası olacak. Bu anlamda grubun bir hayli deneyimi var, izleyicisine “kırıp dökmeden” hızla kavuşacaktır. Hayırlısı olsun!

Rekor cezanın düşündürdükleri

RTÜK (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu) “Hande Ataizi’yle” isimli programa TV tarihinin en ağır yaptırımını uyguladı... Mevzuattaki tüm maddeleri kullanarak toplam reklam gelirinden yüzde 5 ceza kesintisi, 5 program da yayın durdurma cezası...

Program, Sony Channel Türkiye’de yayınlanan bir izdivaç işi. Ve aynı format yine aynı markanın iş yaptığı 7 ülkede yayında. O zaman durumun adını net koyalım. RTÜK inkar etse de izdivaç programları yasaklanmıştır ve bu yasak net bir açıklamayla meşrulaşmalıdır, bu bir...

Bahsi geçen kanal Türkiye’de yatırım yapan bir yabancı sermayedir ve tarifi imkansız biçimde ürkmüş olmalıdır, bu iki. Bazı kuşak programlarında bu cezanın gerekçeleri hayata geçirilmektedir ki karar bu anlamda tartışmaya açılmıştır, bu üç. Kanun net olursa, kimse böyle bir işe yeltenmez ve RTÜK “acımadı” diye tanımlanan bir kurum olmaktan çıkar, bu da dört!

Ama çok sıkıldım!

Sabah erken bir arkadaş aradı. Hastayım, numarayı tanımıyordum ama ısrarla çaldırınca açtım. Temsil ettiği dizi, bir tespitime bozulmuş. Uzunca dinledim. “Ama, fakat, ancak” üçgeninde sitemler. Bugüne kadar dizi hakkında buraya en ufak bir “Ne yapıyorsunuz?” notu düşülmemiş. Çünkü dizinin ruhunu seviyorum.

Kadına şiddet konusunda olağanüstü gayret göstermelerini de. Ha, belki birkaç küçük “olmasa da olurdu” tespiti kondurmuşumdur, o da çok ender. Övmekten çekinmediğimi buranın müdavimleri bilir. Beklentim filan da yoktur. Vicdan makinem hiç tanımadığım insanlardan gelen “teşekkür” ile çalışır! Yine de teşekkürü tasarruflu, sitemi hoyratça kullanan bu kafadan sıkıldım. Araya kalbini kıramayacağım insanları koyanlardan da. Kalbimdeki tahammül denizini kurutanlardan da!

Kadın rekabetinde son durum

Kadın rekabeti geçtiğimiz salı akşamı hız aldı. FOX dizisi “Kadın” ile Star TV dizisi “Ufak Tefek Cinayetler” deyim yerindeyse kapıştı...

Toplam izleyicide “Kadın” önde, AB grubunda “Ufak Tefek Cinayetler” önde, ABC grubunda da iki dizi benzer skorla ipi göğüsledi...

“Kadın”, ağlatıyor. “Ufak Tefek Cinayetler”, “Vay arkadaş, neler dönmüş?” diye sorduruyor.

Biri bizim coğrafyanın kendisi, öteki bir parça daha batılı.

Ve iki zihniyet de kapışıyor!

İşin beni ilgilendiren tarafı iki dizinin de parlak bir yüzü, doğru seçilmiş oyuncuları, kitlesini iyi hesap eden mühendisleri var.

Rakiplerine bakıyorum; elde var hüsran!

Toparlayalım, iki diziden birini izlemeyi tercih ettim. Vasata alışmış bünyede iki iyi iş aynı anda bulantı yaratabiliyor.

Terk ettiğim kusura bakmasın...

 

MEVLÜT TEZEL-SABAH

İnternet çağında emlakçı kazığı

 Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, ikinci el konut satışına ilişkin piyasada düzensizlik ve başıboşluk olduğunu belirterek, "Komisyon oranları belirlenecek ve herkesin farklı komisyonla iş yapması önlenecek" dedi.

Emlakçıların komisyon ücretlerini düzenlemek, yapılan işi resmiyete dökmek, vergi kazancını artırmak adına olumlu bir adım. Ama bir adım da vatandaş için atılmalı!

AZ EMEK, İYİ PARA

Asıl tartışmamız gereken; şu: Bir konut satışında yüzde 3 komisyon alan, bir yıllık kira bedelinin yüzde 10'unu isteyen emlakçılar, gerçekten kazandıkları paraları hak ediyorlar mı? Sakın 'Yüzde 3 istiyorlar ama pazarlıkla yüzde 2'ye iniyorlar' demeyin.

O pazarlık sürecinde de kazanan her zaman emlakçı oluyor; mal sahibinin istediği en son fiyat üzerine yüzde 3, bazen daha da fazla komisyon ücreti alıyorlar.

İnternet çağında yaşıyoruz; satın alacağınız evi, dükkanı, araziyi zaten internetten buluyorsunuz.

Giriyorsunuz emlak sitelerine, fotoğraflara ve bilgilere bakıyorsunuz ve karar veriyorsunuz. Evrak işleriyle uğraşmak eskisi gibi zor değil, çoğunu zaten internetten hallediyorsunuz.

Kiralamada ise sadece hazır sözleşmeye imza atılıyor.

Tüm bu aşamalarda emlakçı, konutun fotoğrafını ve bilgilerini internete yüklemek ve en son aşamada konutu müşteriye göstermekten başka ne yapıyor?

Bazen bunları bile yapmıyorlar, sahibinden satışa çıkarılan konut ve iş yerlerinin bilgilerini kopyalayıp, aynı ilanı sahibinden satış sitelerine koyup müşteriyi bulunca konut sahibini arıyorlar. Genelde yaptıkları tek iş müşterinin internetteki ilanı görüp telefonla aramasını beklemek.

Elbette işini dürüst ve makul fiyat politikasıyla yapan emlakçılar da var ama emlakçıların büyük çoğunluğu çok az emekle iyi paralar kazanıyor. Emlak komisyonunun genelde müşteriden alınması da bir diğer adaletsizlik.

Parayı kazanan konut sahibi ve emlakçı ama komisyonu ödeyen müşteri!

Emlakçıların, fazla emek harcamadan kazandıkları büyük komisyon ücretlerinin emlak piyasasında fiyatları yükseltmesini de unutmayalım.

Emlakçıların, vatandaşı kazıklamasının önüne geçecek yasal düzenlemeler de hayata geçirilmeli. 600 bin liralık bir ev satışından, sadece internete fotoğraf yükledikleri için 30 bin lira kazanıyorlar.

Bu, bir memurun bir senelik maaşı!

Pazartesinin gündemi belli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Taksim'deki Atatürk Kültür Merkezi'nin (AKM) yıkılıp yerine daha büyük, farklı ve modern bir mimariye sahip yeni bir opera binasının yapılacağının müjdesini verdi.

Elbette 'istemezükçüler' yeni opera binasına karşı çıkmak için birçok neden bulacaklar; onların fikrini değiştirmek mümkün değil. Yıllardır çürümeye terk edilmiş, kullanımda olduğu yıllarda bile işlevini kaybetmeye başlamış AKM, bu haliyle zaten bir işe yaramıyordu.

Modern bir opera binasına sahip olmak, eski AKM'den her şekilde daha iyidir.

Yeni kültür merkezinin tanıtımı pazartesi yapılacak, umarım büyük çoğunluğun beğeneceği, Taksim'i eski güzel günlerine döndürecek güzel bir eser çıkar ortaya.

Peki, yeni AKM'nin ismi ne olacak ya da ismi değişecek mi? Bu sorunun yanıtını da pazartesi öğreniriz herhalde. Pazartesi günü sosyal medyanın gündemi şimdiden belli. Ertesi gün devreye köşe yazarları girer, yeni opera binasını uzunca bir süre konuşuruz artık. Ama önemli olan konuşmak değil, yapmak!

Bazıları konuşur, bazıları yapar!

Aykut gidici

Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman'la futbolcular arasında sorunların yaşandığı, hocanın 10 numaralı formayı giyen yıldızları sevmediği haberleri çıkmaya başladı. Aykut'un takıma kötü futbol oynatırken sahadaki en yaratıcı futbolcu Valbuena ile inatlaşması, onu sürekli oyundan alması en büyük hatası oldu. Demek ki Aykut, Alex vakasından gerekli dersi çıkarmamış. Tüm bunlar yaşanırken Aziz Yıldırım'ın 'Aykut'un arkasındayız' dediğine dair haberler çıkması ise Aykut'un gidici olduğunun göstergesi. Yıldırım'ın, 'Arkasındayız' dediği teknik direktörler genelde ya kovuldu ya da istifa etmek zorunda kaldı. Eğer Aykut giderse, yerine gelecek teknik direktör bir mucize yaratmazsa; Yıldırım'ın Mayıs'taki seçimde işi zorlaşır.

Çok yaşa Sertab

Yaşamını uzatmak için telomer tedavisine başvuran Sertab Erener, 100 yaşına kadar yaşayıp sahneye çıkmak istediğini söyleyince sosyal medyada espri konusu oldu. 'Daha çok yaşayıp da ne yapacaksın?' diyenler bile var.

Tüm dünyada sağlıklı beslenmek ve yaşamak trend olmuşken Sertab'ın uzun yaşamayı kafaya takmasında hiçbir anormallik görmüyorum.

Bu hayatta en değerli şey zaman değil mi? Sağlıklı bir şekilde kimseye muhtaç olmadan uzun yaşamayı kim istemez?

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERKÖŞE YAZARLARI