UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

ÇAĞLA ŞIKEL: "SEVGİLİM YOK DİYE OTURUP AĞLAYACAK DEĞİLİM!.."

Podyumların başarılı ismi Çağla Şıkel, son günlerde sık sık eski eşi Emre Altuğ ile görüntülenmesiyle dikkat çekiyor. İkilinin tekrar bir araya gelip gelmeyeceği merak konusu olurken Hürriyet Gazetesi yazarı Tülay Demir, Şıkel’le özel ve iş hayatına dair her şeyi konuştu.

ÇAĞLA ŞIKEL: "SEVGİLİM YOK DİYE OTURUP AĞLAYACAK DEĞİLİM!.."

İşte Çağla Şıkel'le ilgili merak edilenler:

Çağla, öncelikle seni bugünlere hazırlayan günlerden, çocukluk yıllarından konuşmak istiyorum. Nasıl bir çocukluk geçirdin?

- Biz iki kardeşiz. Benden 1.5 yaş büyük bir ablam var. Bakırköy çocuğuyuz, orada doğup büyüdük. Çok uzun yıllar da orada yaşadık. Tam bir mahalle çocuğuyduk aslında. Sokakta oynayarak geçti o yıllarımız.

Bugün manken, sunucu ve oyuncu olarak tanınıyorsun ama hepsinden önce bir bale hayatın olmuş...

- Benim amcam baletti. Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde... Bayram tatillerinde Ankara’ya gittiğimizde onun balerin arkadaşlarıyla da karşılaşırdım. Onların tütülerini, point’lerini, danslarını gördüğümde çok özeniyordum.

Kaç yaşındaydın o zamanlar?

- Çok küçüktüm, 4-5 yaşlarında... Sonrasında balerin olmaya karar verdim işte... İlkokul 5’inci sınıfta Kadıköy Konservatuvarı’nın sınavlarına girdim. Ama yok, bir dakika... Ondan önce Bakırköy’de bir bale kursu vardı. Anneme “Beni oraya götür” deyip duruyordum.

Ya baban?

- Amcam balet olmasına rağmen babam bu konuda pek de istekli değildi açıkçası. Benim istediğim oldu, o kursa yazıldım. Yarı zamanlı olarak konservatuvar başladı. Ama Kadıköy’e gidip gelmek çok zordu. Yol konusunda zorlanınca acaba dedim, bir de Mimar Sinan Üniversitesi’nin sınavlarına mı girsem...

Böylece Mimar Sinan günleri mi başladı?

- Hemen değil. O sınavı beklerken Atatürk Kültür Merkezi’nin çocuk balesi sınavlarına girdim, kabul edildim. Her hafta sonu, her cumartesi orada temsillerimiz oluyordu. Akabinde, ortaokul 1’de de Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’na girdim.

Çok çalışmak bu işin olmazsa olmazı ama... Merak ediyorum, her isteyen balerin olabilir mi?

- Her isteyen balerin olur ama iyi balerin olamaz!

İyi bir balerin olacağına inanıyor muydun?

- Elbette. Belki bir prima olacak kadar iyi değildim ama iyiydim. Bir de o dönemler boyum daha makuldü. En azından liseye kadar boyum çok daha insani boyutlarda kaldığı için büyük bir aşkla dans ediyordum (gülüyor). Yaklaşık 17 yıl dans ettim. Sonra işler biraz zorlaşmaya başladı. Boyum uzadıkça işler zorlaştı.

Soğudun mu baleden?

- Soğumak diyemem... Bale ve dans büyük aşk. Hatta içimde hâlâ o aşk var.

Ne oldu da koptun o zaman?

- Ben çeşitli organizasyonlarda dansçı olarak da sahneye çıkıyordum. 1996’da yapılan Mister World’ün Türkiye ayağında dans ettim. İşte o yarışmada Uğurkan Erez’le tanıştım. Uğurkan “Ya sen sahneye çok yakışıyorsun, neden güzellik yarışmasına katılmıyorsun?” dedi. Şaka yapıyor sandım. Konuşma 1996’nın sonlarına doğru yapıldı, 1997’de beni Türkiye Güzellik Yarışması’na soktu.

O yarışmadan önce hayalin neydi? İçten içe Türkiye Güzeli olmanın hayallerini mi kuruyordun yoksa?

- Yok, asla... Tek hayalim balerin olmaktı...

Her sözün dönüp dolaşıp baleye geliyor. Madem bu kadar büyük bir tutkuydu, neden devam etmedi? Neden yurtdışında dans etmeyi düşünmedin? Yoksa düşündün de olmadı mı?

- Yok, düşünmedim. Aslında yurtdışına giden, kabul gören bir sürü dansçı arkadaşımız vardı ama ben biraz evcimen bir tip olduğum için midir bilmem, hiç “Yurtdışına gideyim, orada dans edeyim” diye düşünmedim. Nitekim güzellik yarışmasından sonra ön lisans öğrenimimi bitirip baleye veda ettim.

Ve mankenlik başladı...

- Evet.

Daha önce Hakan Akkaya ile de konuştum, bizden neden hiç dünya çapında model çıkmıyor diye? Yeri gelmişken sana da sorayım aynı soruyu...

- Belki bizim önümüzde bir örnek olsaydı durum farklı olur, bize cesaret verirdi. İyi bir örnek olmadığı için böyle bir adım atmaya cesaret edememiş olabiliriz.

O kanalı açacak kimse yoktu yani...

- Yok, öyle değil... O kanal bir şekilde açılıyor aslında. Mesela Zeki Triko’nun sahibi Zeki Başeskioğlu, bizi Cannes’da Naomi Campbell’la aynı defileye çıkardı zamanında... Demet Şener vardı, Korel Kubilay, Didem Taslan, ben, Eyşan Özhim... Müthiş bir heyecandı. Orada bana inanılmaz ilgi gösterilmişti. “Yerli Naomi” falan demişlerdi, Allah Allah olmuştum! Burada Türkiye güzelisin ama orada hiçbir şeysin sonuçta. Böylesi bir ilgi hakikaten beni yüreklendirmişti. Naomi’nin menajerinden, yurtdışındaki ajanslardan teklifler gelmişti.

E ne diye “tamam” demedin!

- Uğurkan dedi ki “Git, kendi başına kal, bir düşün ve karar ver. Bu işe burada mı devam edeceksin yoksa yurtdışında mı?” Annemle oturup konuşuyoruz, o zamanlar babam hayattaydı, onunla konuşuyoruz. Konuşmasına konuşuyoruz, tamam da bende hiç cesaret yok işte.

Kaç yaşındasın o zamanlar?

- 18-19.

Sonra?

- Sonrası dedim ki “Uğurkan abi ben burada kalayım, burada yapabileceğimi yapayım, belki sonrasında olur bir şeyler”... İşte o bir trendi benim için.

Ve kaçırdın treni...

- Kaçırdım diye de düşünmüyorum biliyor musun... 20 yıllık kariyerime bakıyorum, bugün bu noktada bulunmam için burada olmam gerekiyormuş demek. Artık 38 yaşındayım, benim için çok geç zaten...

Bir çocuğum daha olmasını çok istemiştim

Hiç mi pişmanlık yok?

- Yok... Gerçekten... New York Moda Haftası’nda bile bana inanılmaz ilgi vardı. Demek bu iş için yaratılmışım. Ama dünyaya açılma hayalleri kurmak için artık çok geç. Elbette benim de Victoria’s Secret defilesine çıkma hayallerim vardı ama 10 sene önceydi o. Gerçekten doğru bağlantılar yapılmış olsaydı, ben Çağla olarak o defilede yürüyebileceğimi biliyorum ya... Benim için o bile bir noktada yeterli.

Ne kadar devam edeceksin mankenliğe? “Şu yaşta bırakırım” gibi bir düşüncen var mı?

- Kendine iyi bakarsan, bir enerjin ve ışığın varsa podyumda, yıllarca yapmaya devam edersin. Hayır, ne zaman bırakacağımı düşünmedim.

Sizin döneminizden sonra neredeyse hiç yıldız isim çıkmadı podyumlardan... Neden?

- Üstelik fizikler de artık uçmuş vaziyette... Çok iyi fizikler var, boylar uzadıkça uzadı. Ama yetmiyor. Kendini gösterecek enerjiye sahip model bulmak zor.

Bekar bir annesin. İki oğlun var. Bunun seni zorladığı oluyor mu?

- Hayır, çünkü hem benimle hem de babalarıyla ilişkileri çok çok iyi. Biz çocuklarımız için en iyi, en doğru, en huzurlu ortamı yaratacağız. Bir gün aramız kötü olsa bile bu durum çocuklarla olan ilişkilerimizi asla etkilemeyecek.

Kaç yıl oldu boşanalı?

- Üç yıl olacak.

İkinizin de hayatında kimse yok diye biliyorum. Neden? Kendinizi yeni ilişkilere mi kapattınız?

- Tabii ki hayır. Hayatlarımızda kimse olmayacak diye bir karar asla yok. İkimiz de hayatlarımıza devam ediyoruz. Ama çok yoğunum ben ya. İnan. Yoğunluk da bir bahane değil, kimin ne zaman karşımıza çıkacağı belli olmaz sonuçta.

Ben sadece kapıları açmak ya da kapamak için ekstra çaba harcamıyorum. Her ne olacaksa doğal akışında olacak. Ben istesem de istemesem de... Dolayısıyla böyle bir acelem yok. İçimde böyle bir boşluk falan da hissetmiyorum. Kendi içimde o kadar tamamım ki, biri de beni sevsin düşüncesinde hiç değilim.

Bir de hep çok bir güçlü duruşun var senin. İnsan bu kadının hiç mi derdi yok diye düşünüyor...

- Kötüysem kötüyümdür aslında, iyi görünmeye çalışmam. Ama genelde hayata, aldığım nefese ve sahip olduklarıma şükrederek güne başlıyorum. O gün enerjim düşük olabilir, her şeyden nefret ediyor olabilirim. Ama özümde, içimde çok büyük bir aşk var hayata karşı.  Dolayısıyla bu anlık iniş çıkışlar her zaman yaşanabilir. Genele bakmak gerek... Çocuklarım yanımda, muhteşem bir işim ve çok güzel bir kariyerim var, sağlıklıyım; bak, görmek istediklerini görürsen sorun yok. “Aaaa benim sevgilim yok” diye oturup ağlayacak bir hayatım var mı sence? Az önce dediğim gibi o kadar tam ve bütünüm ki, birisi gelirse tam değil 1.5 olurum. O da bonus yani!

Peki şu ankinden çok daha fazla boş vaktin olsaydı... O zaman ne yapardın?

- Anaokulu öğretmeni olmak isterdim. Çok seviyorum çocukları. Ben bir çocuğumun daha olmasını çok istemiştim. Çünkü çocuk bana yeniden doğuşu hatırlatıyor. Hani her doğumda bizden sözde birkaç yaş gidiyormuş ya, ben tam tersini hissediyorum. Doğurduğumda ve o bebekleri büyütürken çocuk enerjisinde olduğumu hissediyorum.

Oyunculuk macerası nasıl başlamıştı?

- Türkiye Güzeli seçilmemin ardından Türker İnanoğlu ile birlikte Dünya Güzellik Yarışması’na gittik. Oradan dönüşte Türker abi “Artık hadi” dedi. “Cennet Mahallesi”nden önce de bir “Zehirli Çiçek” deneyimimiz oldu.

Bu arada Türker abiyle tanıştığım günü de hiç unutmuyorum. Ha o gün, ha şimdi hiç değişmez, büyük bir heyecanla, titremeyle karşısındaydım.

Onun inanılmaz bir enerjisi vardır. Çok babacandır, aynı zamanda bir bakışıyla titretebilir.

“Cennet Mahallesi”...

- “Cennet Mahallesi” teklifi de Türker abiden geldi. Orası benim için mükemmel bir okul oldu. Hayatımın en eğlendiğim, en çok güldüğüm yıllarıdır belki de.

Tam 5 sene... 100 küsur bölüm...

Yeni dizi de yoldaymış. Hayırlı olsun diyeyim.

- Çok teşekkürler. Yine sıcak bir mahalle dizisi. Birkaç gün içinde çekimlere başlamayı düşünüyoruz.

Hem seyirci hem de yapımcılar Alişan-Çağla Şıkel ikilisini çok sevdi, bir projeden diğerine geçiyorsunuz beraber...

- Evet, öyle oldu. “Cennet Mahallesi”nden sonra bir yapımcı bize “İlle de Roman Olsun” diye bir yarışma programı sundurdu. Hemen akabinde de dediler ki “Pazartesi sabahı canlı yayına başlıyorsunuz”... O da çok uzun sürdü.

Alişan’la ortak proje olarak bir 10 yılımız var. Derken bizden bir format değişikliği istendi. Kriminal bir formata döndü iş. Dedik bize göre değil bu...

Yeni sunucular bulununcaya kadar devam etmek durumunda kaldık ama Alişan gömleğini parçalıyordu, ben kuliste sürekli ağlıyordum. Çok hassasım, ağlamaktan programı sunamıyordum.

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERÇAĞLA ŞIKEL