UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER!.. "SURVIVOR'U BEKLEYEN TEHLİKE: ZİKA VİRÜSÜ..." "BUNUN ADI 'GECENİN SAÇMALIĞI!.." "DİZİLERDEKİ SÖMÜRÜ!.."

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER!.. "SURVIVOR'U BEKLEYEN TEHLİKE: ZİKA VİRÜSÜ..." "BUNUN ADI 'GECENİN SAÇMALIĞI!.." "DİZİLERDEKİ SÖMÜRÜ!.."

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER!..  "SURVIVOR'U BEKLEYEN TEHLİKE: ZİKA VİRÜSÜ..." "BUNUN ADI 'GECENİN SAÇMALIĞI!.." "DİZİLERDEKİ SÖMÜRÜ!.."

TV yazarları bugün de gündemdeki ilginç konuları gazetelerdeki köşelerine taşıdılar. İşte ilginizi çekeceğini umduğumuz yazılar...

Cengiz Semercioğlu - Hürriyet Kelebek
Survivor'u bekleyen tehlike: Zika Virüsü!..

Yılmaz Morgül'ü, İbrahim Yattara'yı, Tuğba Özay'ı ve dahi tüm Survivor yarışmacılarını bu yıl doğa koşulları dışında bir büyük tehlike daha bekliyor: Zika Virüsü... Brezilya'da 5 Ağustos'ta başlayacak olimpiyatlar öncesinde tüm dünya bu virüsle nasıl boğuşacağını düşünmeye başladı. Çünkü Brezilya, Ekvador başta olmak üzere Güney ve Orta Amerika'da hızla yayıldı. Nedir bu virüs? Sivrisinekler tarafından bulaştırılıyor, henüz insandan insana bulaştığı görülmedi ama hastalığın ilk döneminde cinsel ilişki yoluyla bulaştığı açıklandı. Güney Amerika'da binlerce bebeğin beynine hasar veren Zika virüsü nedeniyle Orta Amerika ülkesi Ekvador'da kadınlara doğum yapmaması önerildi. Dünya Sağlık Örgütü, Kanada ve Şili hariç batı yarımkürede 20 ülkede görüldüğünü açıkladı hastalığın.... Survivor yarışmacılarının gideceği yer de tam bu virüsün yayıldığı bölgenin göbeği... Dominik Cumhuriyeti de Orta Amerika'nın hemen yanıbaşında bir ada... Üstelik yarışmanın yapıldığı bölgede de sivrisinekler hatırı sayılır oranda... 7 Şubat'ta başlayacak Survivor için henüz bizim yarışmacılar Dominik Cumhuriyeti'ne hareket etmedi. Şimdiden yarışmacıları endişelendirmek istemem ama Zika virüsüne karşı yapımcılar bir şeyler düşünmeli... Hastalığa karşı geliştirilmiş bir aşı falan yok henüz... Uzmanlar şimdilik tek çarenin sivrisinek ısırmasından korunabilmek olduğunu söylüyorlar. Yarışmacıların bulunduğu bölgeye sivrisinek kovucular koymak, yarışmacılara sinek kovucu spreyler dağıtmak gibi formüller mutlaka düşünülmeli... Çünkü Zika virüsü yüzünden hem yapımcılar hem yarışmacılar zor duruma düşebilir...

Mesut Yar – Posta
Bu, üçlü bir kayıptır!

Kaderimin Yazıldığı Gün, reytingi zirvedeyken sona eren dizilerden biri olarak tarihe geçti. Son bölümüyle aldığı reyting bütün büyük kanalların iştahını kabarttı. Hal böyle olunca Star TV'de ipi çekilen diziye art arda teklifler gelmeye başladı. Hatta bir tanesi hayli sıcak bir teklifti. Dizinin yapımcısının iştahı kabarsa da eski kanalıyla yaptığı sözleşme gereği diziyi başka bir kanala satmasına imkan yoktu. Bu durumda geçen hafta üç ayaklı bir kaybediş yaşandı. Hem yapımcı karından oldu, hem kanal kaldırdığı dizinin gelirinden oldu, hem de 'Ben bu diziyi kapar, karlılık sağlarım" diyen diğer kanalın lokması kursağında kaldı. Dizinin oyuncularından Özcan Deniz ve Hatice Şendil çaresiz olarak yeni projelere yelken açıtlar. Hayırlısı!..

Sina Koloğlu - Milliyet Cadde
DİZİLERDEKİ SÖMÜRÜ...

CNN Türk’te  Mesut Yar ‘Acı aşk’ oyuncularını konuk etmiş. Hüseyin Avni Danyal olaya parmak bastı. TRT 1’de ‘Zengin Kız fakir Oğlan’ eski bölümleri yayınlanıyor. Yetmiyor, Beyaz TV daha eski bölümleri aldı. Danyal’ı ‘Kemal Bey’ olarak izliyoruz her gün. Yeni karakteri Ferman Bey olarak karşımıza çıktığı akşam durum şöyle oluyor; gündüz Kemal Bey, akşam Ferman Bey... Oyuncuların tekrar dizilerden ‘telif hakları’ yok. Kanal, etinden, sütünden yararlanıyor yapımcı da yararlanıyor, oyuncu avucunu yalıyor! “Telif ahh telif” dedi Hüseyin Avni Danyal...
‘PARAMPARÇA’ REZİDANS!
‘Paramparça’ dizisinde Ahu Yağtu’nun bir süre yaşadığı ‘rezidans’ Bağdat Caddesi’nde yükseliyormuş. Konuyla ilgili bir basın bülteni gözüme çarptı. 350 metrekarelik dört geniş odası ve teraslı bir salonu varmış. Çekimi yapılan evin içinde kullanılan duvar kağıtları, dünyaca ünlü sanatçılar tarafından elle boyanılan bir markanın adını taşıyor. Bu marka George Bush’un G - 8 zirvesinde kullandığı odanın yanı sıra, Madonna’nın da yemek odasında mevcutmuş. Candan’ın dairesinde oturuyoruz diye caka satanlar mutlaka çıkacaktır!
Bu aşk hiç yaşanmadı
‘Paramparça’ dizisinde Nurgül Yeşilçay’ın karakterinin son bulmasına iki bölüm kaldı. Ev ahalisi son bölümde bir dip not attı: “50 bölüm olmuş. Bu kadar zaman birbirlerine aşık olduklarını bizlere gösteremediler.” Dizide Dilara - Harun ilişkisi, Candan’ın Harun’a saplantısı, hatta Özkan’ın Gülseren’e takıntısı ve son olarak Deniz’le Cansu romantizmi hepsi bir şekilde bizlere ulaştı. Sadece Cihan’la Gülseren ki, asıl onların ‘aşkı’ydı dizinin temel taşı, hiçbir bölümde olmadı. İş adamlığını, Dilara ile soğuk hallerini, çocuklarına ilgisini ve Harun ile meselelerini bizlere sundu Erkan Petekkaya. Aynı şekilde Nurgül Yeşilçay da o her daim saçını süpürge eden kadın hallerini bizlere hissettirdi ama aşkları olmadı. Yani Yeşilçay’ın vedası belki sahnenin etkileyici hali dışında, akıllarda kalacak bir final olmayacak.

Mevlüt Tezel - Sabah Günaydın
Sümeyye Erdoğan bu sergiye nasıl gider!

Belki de dünyanın en sıra dışı ve en zeki muhalifi olan gizemli sokak sanatçısı Banksy'nin eserlerini bir araya getiren en büyük koleksiyon 'The Art of Banksy'nin Global Karaköy'de yapılan dünya prömiyerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan da katıldı. Ve bizim basın ve sanat entelijansiyamız ile Cihangir tayfasında; Sümeyye Erdoğan'ın bu sergiyi ziyaret etmesi büyük şaşkınlık yarattı. Kulaktan kulağa şu sorular dolaştı: 'Sümeyye Erdoğan, bu sergiye nasıl katılır?', 'Banksy'nin Londra'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı konu alan grafitisinden haberi yok mu?' Bu soruları akıllara getiren bir iddia üzerinden sorumsuzca yapılan haberler aslında. Banksy'nin Erdoğan'ı konu alan bir grafitisi yok. Banksy'yi taklit eden bir sürü sokak sanatçısı var; onlardan birinin eseri aslında o grafiti. O grafitinin Banksy'ye ait olmadığına dair bir açıklama da yayınlanmış ama nedense bizim medyada pek haber olmamıştı. Banksy, Erdoğan'ı eleştirdi diye sevinen ve bu haberi internette yayan çevreler; nedense Banksy'nin bu açıklamasını görmezden gelmişler. Ancak insanların aklında hep o çakma grafiti kaldı. İşte medya sorumsuz ve kötü niyetli olunca, yalan bir haber insanların kafasına böyle kazınıyor, yanlış bir algı oluşuyor. Aslında bu yanlış algıya rağmen Sümeyye Erdoğan'ın 'The Art of Banksy' sergisine gitmesi büyük hoşgörüsünün göstergesi olabilir. 

EZBERLERİ BOZDU

Sergiyi dolaşırken Sümeyye Erdoğan, Banksy'nin eserlerini tek tek incelemiş, serginin kreatöründen ayrıntılı bilgiler almış. Sanatçının en çok 'Kırmızı Balonlu Kız' eserine ilgi gösteren ve bilgi alan Sümeyye Erdoğan'ın, Banksy'ye olan ilgisini de şu açıklamadan daha net görebiliyoruz: "Banksy'nin sosyal adaletsizliğe karşı bu kadar güzel bir şekilde, kendini değil de sanatını konuşturarak, sanatı sosyal adaletsizliklere karşı konuşmak için araçsallaştırarak çalışması çok dikkati çekici. Bütün dünyaya ibret olacak bir şey. Banksy'nin halkın sesini sanatla duyurmasının çok değerli olduğunu düşünüyorum." Özetle Sümeyye Erdoğan; Banksy'nin sergisini ziyaret ederek hem bizim sanat ve medya camiasında Banksy ile ilgili yanlış bilinen bir bilgi düzeltip ezberleri bozdu, hem de bu çok önemli serginin tanıtımına destek sağlamış oldu.


Rahşan Gülşan – Sözcü
‘Gecenin Kraliçesi’ni Funda sırtladı!

‘Gecenin Kraliçesi’ dizisini, biraz da güçlü oyuncu kadrosu dolayısıyla, merakla beklemiştim. Önceki gece itibariyle üçüncü bölümünü izledim. Ve ne yazık ki dizi pek de ümit vadetmiyor. Hikaye birçok yönden gelişmeyi durdurdu. Oyunculuklarsa vasat. Hürrem kaftanını çıkarınca Meryem Uzerli tüm havasını yitirmiş. Oyunculuk ve ses tonunu ayarlama konusunda da sıkıntı yaşıyor. Bağırdığı sahnelerde sesi gerçekten rahatsız ediyor. Diziyi bana göre Funda Eryiğit sırtladı. Psikolojik sıkıntıları olan, şımarık, zengin kızı rolünde dizide en akılda kalan performansı o sergiliyor. Zaten hem ‘Canım Ailem’ hem de ‘Karadayı’da başarılıydı. Şimdi kariyerine keyifle devam ediyor ama dizinin ömrü aldığı reyting yüzünden çok uzun olacağa benzemiyor ne yazık ki. :(

Oya Doğan - Vatan Makaron
Gecenin Kraliçesi değil Hükümdarı belli oldu!..

Türkiye’de dizi sektörünün intihar ettiğinin en büyük kanıtıdır Gecenin Kraliçesi. Çünkü işe başlarken sonunda gelinecek noktayı bilmeden yola çıkmışlar. Elimizde iyi oyuncular, yönetmenler, prodüksiyon var deyip sete çıkılmış. Bunu nereden mi anlıyorum? Daha üç bölüm yayınlanan bir dizinin iki defa senaristinin değişmesinden... Haftaya başka kalemlerin yazdığı diziyi izleyeceğiz. Hal böyle olunca ana çatışmadan kopup yan hikâyelerin anlatıldığı bir iş izliyoruz. Daha doğrusu Kartal ve Selin aynı evde kalırken, ortada Osman kimin çocuğu gibi bir soru varken, gerilimi Aziz ve Esra’nın durumu her an anlama ihtimaline kurmak gerekirken  koskoca üçüncü bölümün ana ekseni Selin’in babası “Osman öldü mü?” üzerine kuruluyorsa zaten iş yenilgiyi kabul etmiştir; geçmiş olsun!
Ana sorun kimyasızlık
Ancak Gecenin Kraliçesi’nde çok beğendiğim şeyler de var. Mesela Kartal ve Esra sahneleri çok sağlam yazılıyor ve hem Murat Yıldırım, hem de Funda Eryiğit inanılmaz sağıyor sahneyi oynarken. Kartal’ın eve dönüp Esra’yı intihardan kurtardığı sahne ve Esra “Bensiz yapamadığını söyle” dediğinde gözleri kıpkırmızı, içi de kan ağlayarak ona teslim olması nefis sahneydi. İkisi de muhteşem oynamışlar. Duygularına sağlık! Ancak Gecenin Kraliçesi’nin en büyük sorunu kimyasızlık. Murat Yıldırım ve Funda Eryiğit arasındaki kimya ne yazık ki, Yıldırım ve Uzerli arasında yok. Bir Aşk ve Ceza sendromuyla daha karşı karşıyayız. Meryem Uzerli, Murat Yıldırım’dan 6 yaş küçük olmasına rağmen daha büyük görünüyor. Tabii bunda yanlış saç, makyaj ve kostüm etkisi de var. Dizinin en sempatik oyuncusu Selin’in oğlu Osman. Küçücük olmasına rağmen inanılmaz bir duygusu var.
5.76’lık reyting farkı
Ancak bu iş böyle gitmez! Dizi bu hafta yine kan kaybetti. Ama sektöre de büyük bir ders verdi. Demek ki, bir proje seçerken başı sonu belli, 13 bölüm hikâyesi kurulmuş,  çatışmaların önermeye hizmet ettiği bir işle yola çıkılmazsa olmuyor. Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz Tüm Kişiler’de 10.40, Gecenin Kraliçesi 4.64 reyting aldı. Yani kısaca 5.76’lık reyting farkı hepimize Gecenin Kraliçesi değil hükümdarının kim olduğunu gösterdi. Reytingin hükümdarı Hızır Çakırbeyli oldu.

Çağdaş Ertuna – Milliyet
Londra’dan Masumiyet Müzesi notları

Orhan Pamuk’tan önce Somerset House’ta yerimizi alıyoruz. Pamuk’u beklerken Somerset House Direktörü Jonathan Reekie ile Masumiyet Müzesi sergisi fikrinin nasıl doğduğunu konuşuyoruz. Filmden etkilendiklerini ve aynı filmdeki gibi roman ve müzeyle ilgili, ama farklı bir sergi yapmak için Pamuk’la temasa geçtiklerini anlatıyor. “Şimdiye kadar müzeyi başka şehirlere taşımak için çok teklif almış ama çekimser kalmış, kendisini ikna etmek kolay olmadı” diyor Reekie. İkna etmek için defalarca İstanbul’a gelip gitmişler. Nedeni basit, Orhan Pamuk kitapları İngiltere’de de çok satıyor, her kitapçıda başköşede.
Sergi başka şehirlere de gidecek
Pamuk’un ikna olmasında en önemli neden ise, bundan sonra da dünyayı gezebilecek bir sergi yaratılması, 13 vitrin ile.
Daha önce Çukurcuma’daki müzeye gitmiş birini hâlâ etkileyebilecek iki şey var sergide.
Biri girişte yer alan sigara içen kadın videosu, başlı başına bir video art. Diğeri ise Orhan Pamuk’un el yazısı notları. İşte sergideki en büyük eksik de burada aslında, notların İngilizce tercümesi yok. Bu da demek oluyor ki, Türkçe bilmeyen biri anlayamayacak ne kadar eğlenceli detaylar olduğunu ve çok şey kaçıracak.
Orhan Pamuk neden şanslı?
Biz sergiyi gezerken, Orhan Pamuk Grant Gee’nin Londra’da bu hafta gösterime giren ‘Anıların Masumiyeti’ filminin gösteriminde. Hatta film sonrası serginin gerçekleşmesini sağlayan Türk sermayeli İngiliz bankası Turkish Bank UK’in davetlisi öğrencilerin sorularını da yanıtlıyor. Orhan Pamuk çok şanslı, böyle bir dönemde, son anda bu kadar düzgün bir sponsor bulunduğu için. Aslında projenin başka bir sponsoru varmış ama çekindiği için son anda çekilmiş. Orhan Pamuk’tan öğreniyoruz, Somerset House’a ilk kez tam 15 yıl önce Benim Adım Kırmızı yayımlandığında BBC ile röportaj yapmak üzere gelmiş. Röportajda Somerset House’un sanat koleksiyonunu yorumlamasını istemişler, o zaman çok etkilendiği tarihi binada şimdi kendi sergisini gerçekleştirebildiği için çok mutlu olduğunu anlatıyor. Gerçi hareketlerinden ne kadar mutlu olduğu pek belli olmuyor, fotoğraf çektirmek ve kitaplarını imzalatmak isteyenlerden bunalıyor, bunaldığını da saklayamıyor. Bir tek Kutluğ Ataman’la hatıra fotoğrafı çektirirken içten gülümsüyor, belli ki Kutluğ Ataman’ı seviyor. Kutluğ Ataman’dan iki yeni sergiye hazırlandığını öğreniyorum, Londra’da Royal Aacademy of Arts’da ve New York’ta MOMA’da.
Bir de yeni film projesi var
Çalıştığı galerilerden ayrılmış, kendisini daha özgür hissetmek istemiş. Özgürlük iyi gelmiş, görüntüsüne de yansımış. Sergiden sonra Hakkasan, Wagamama, Park Chinois gibi restoranların yaratıcısı Alan Yau’nun Soho’da açtığı pideci Babaji’nin yemekleriyle gece devam ediyor. Davetliler Orhan Pamuk ile fotoğraf çektirmeye doyamıyor. Pamuk’a göre, bir roman ile bir müze aşağı yukarı aynı şeyler. Belli ki, okurlara göre de bir yazar ile bir popstar aynı şey.


Kanat Atkaya – Hürriyet
Geleneksel Boş Laf Kulesi!..

Medya aygıtlarına "ayar vermekle" nesil kurtarıcılığına soyunma çabaları gündeme geldiğinde, aklıma hep David Trend'in "Medyada Şiddet Efsanesi"* kitabının girişinde verdiği örnek gelir. 1970’lerde ABD’de yürütülen bir çalışmada araştırmacılar televizyon seyretmenin tamamen kontrol altında tutulabileceği yurtlarda ve yatılı okullarda kalan öğrencileri iki gruba ayırır. Altı hafta boyunca genç deneklerin yarısının sadece şiddet içerikli programları seyretmesine, diğer yarısının da şiddet içermeyen programları seyretmesine izin verilir. Araştırma sona erdiğinde herkes şiddet içerikli programları seyredenlerin daha saldırgan ve asi davranmasını beklerken şaşırtıcı bir durum çıkar ortaya. Şiddet görüntüleri içeren programları seyreden grup eskisinden daha sakin ve daha çalışkan vaziyetteyken, diğer gruptakiler yumruk yumruğa kavga etmeye, okulları tahrip etmeye başlamıştı.
‘BATMAN’İME DOKUNMA!
Şaşkınlık içindeki araştırmacılar önce şiddet içeren programları seyredenlerin bir nevi “katarsis” yaşadıklarını, duygularını bu sayede boşaltarak rahatladıklarını düşünmüşler. Ancak daha önce yapılan araştırmalar “katarsis”in kişiden kişiye değiştiğini ve uzun sürmediğini ortaya koymuş olduğundan başka bir cevap aramaya koyulmuşlar. Doğru cevabı bulmaları için çok beklemek gerekmemiş. Anlaşılmış ki, şiddet içermeyen programları seyretmek durumunda kalan öğrenciler, sevdikleri dizilerden vb (özellikle Batman) mahrum bırakıldıkları için öfkeli! Televizyon seyretmekten aldıkları keyfin ya da mutsuzluğun gençlerin davranış tarzları üzerinde izledikleri şiddetin oranından daha etkili olduğu neticesine varıp sessizce dağılmışlar.
ENTELEKTÜEL FELÇ
David Trend bu örneği verdikten hemen sonra “Medyadaki şiddetin zararsız olduğunu iddia etmiyorum” der ama ekler: “Tehlikeler her zaman açıkça görülenlerde gizli değildir...” Trend’in kitabı, medya aygıtları üzerinden nesillerin/toplumların vidalarını ayarlamanın mümkün olup olamayacağını anlamak isteyenler için “şiddet” parantezinde zihin açıcıdır. Tarihsel bir döküm yaparken çürütülmüş araştırmaları da, yeni yaklaşımları da mesafesini korumaya dikkat ederek sayar döker. Amaçlarından biri de bu konunun tartışılma şeklini tartışmaktır. “Medyada şiddet” tartışılırken karşılıklı iddiaları izlemek ve ortaya çıkan kaosu makul bir zemine çekmek çabasının en zeki okurda bile “entelektüel felç”e yol açacağını söyler.
BOŞ LAF KULESİ
Tüketicinin (yani seyircinin, okurun, ebeveynin vb), yapımcıların, karşıt cephelerden kanaat bildiren grupların, uzmanların, gazetecilerin ve “uzun süreli çabalar yerine hızlı düzenlemeleri tercih eden” politikacıların hep birlikte bir “boş laf kulesi” oluşturduklarına dikkat çeker. Medya aygıtlarına ayar vermenin toplumun yaşadığı adaletsizlik, yoksulluk, ahlaki çöküş ve eşitsizlik gibi problemlerle uğraşmaktan daha kolay olduğunu, hatta bu problemleri gölgelemek için kullanılabileceğini belirtir.
YİNE Mİ SOSYAL MEDYA?
Konuya merak duyanlara kitabı tavsiye ederim etmesine de, ben bu yazıyı niye yazdım? 2016 programında “görsel, işitsel ve sosyal medyadaki tüm yapımların geleneksel aile değerlerine uygun olması için tedbir alınacağı” belirtilmiş. Bilinmeyen bir uğraş değil bu; ancak asıl dikkat çekici olan, yıldırılamayan muhalefet odağı olarak görülen sosyal medyanın da listeye eklenmiş olması. Eğer gerçekten yeni sosyal medya yasakları için zemin hazırlanıyorsa (Bu arada Freedom House’un yeni raporunda internet özgürlüğünde Etiyopya ve Tayland’la aynı kategorideyiz!) hiç çaktırmıyorlar doğrusu! (*) Medyada Şiddet Efsanesi, David Trend, Çeviren: Gül Bostancı, Yapı Kredi Yayınları, 2007  


Her Şey Aşktan!

Ömür Gedik - Hürriyet

Özcan Deniz'in işine saygısını, işinin başında olma halini her zaman takdir

etmişimdir.

Yapımcılığını üstlenip kısa da bir rol aldığı “Her Şey Aşktan” filminin basın

gösteriminde yine bizlerleydi; filmi anlattı, soruları yanıtladı, kalkıp gitmedi filmi de oturup izledi.

Yap, arkana yaslan, salla yuvarlansın devri geçeli çok oldu.

Özcan asıl işin, ürünü piyasaya verdikten sonra başladığını en iyi bilenlerden.

Özcan falcıları kızdıracak

Özcan Deniz’in, “Her Şey Aşktan”da kısa bir rolü var.

Ama hayli akılda kalıcı.

Bir medyumu oynuyor filmde.

Pek havalı, triplerde, küresine bakıp bakıp atıyor, eserekli haller takınıyor, bir bağırıyor, bir kafasını ellerinin arasına alıyor.

Ve tabii spoiler vermeden yazayım, falcıları medyumları fena halde ti’ye alıyor.

Ben Özcan’ın bu hallerine çok güldüm, bir gün bana da fal baksın isterim doğrusu!

Aynı filmde oynadığı falcı gibi her şeyimi bildiği için zorlanacağını sanmıyorum!

Mithat Can sürprizi

Her Şey Aşktan filminin sürprizi Sezen Aksu’nun oğlu Mithat Can Özer oldu benim için.

Hayran kaldım, bayıldım.

Aklı fikri parada, pulda olan, romantizm yoksunu zengin çocuğunu ne de güzel oynamış.

Bravo, tesadüf olmadığının kanıtı için devamını bekliyoruz. 

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERtv yazarları