Hürriyet, Milliyet, Sabah ve Posta gazetelerinin tv yazarları bugünkü köşelerine ilginç konuları taşımışlar…
‘Hobeika dikti Cansu giydi’
Hürriyet’in Kelebek ekinde yazan Cengiz Semercioğlu, ‘Hobeika dikti Cansu giydi’ başlıklı yazısında ünlü Lübnanlı modacı Georges Hobeika’nın Paris’teki özel defilesine oyuncu Cansu Dere’yi davet etmesini kaleme almış.
İşte Semercioğlu’nun o yazısı:
- Bu davetin bir nedeni varmış. Geçen yıl Cansu Dere’nin L’oreal Paris’in güzellik elçisi olarak gittiği Cannes’da kırmızı halıda giydiği tulum elbisesi meğer Hobeika imzalıymış. Hobeika bu Cannes fotoğraflarını görüp elbisenin Cansu’ya çok yakıştığını düşünmüş ve son defilesine bu yüzden davet etmiş. Pazartesi günü Paris’te yapılan defileye katıldı Cansu. Ünlü modacı Hobeika, Cansu’nun çok güzel ve etkileyici olduğunu söyledi. Haksız sayılmaz. Çünkü Hobeika’nın tasarımları çok yakışıyor Cansu Dere’ye…. Cansu Dere’nin Paris’teki davette giydiği üstü transparan siyah elbise de Hobeika’nın haute couture koleksiyonundan…
Bu yılın modası tarih ve kimlik
Milliyet Cadde yazarı Sina Koloğlu’nun ‘Reyting Canavarı’ isimli köşesinde bugün ‘Bu yılın modası tarih ve kimlik’ başlıklı bölüm göze çarpıyor.
İşte Sina Koloğlu’nun o yazısı:
- Raporda 2015 yılının parlayan dizi konuları arasında kimlik ve tarih yer alıyor. ‘Rebellion’ 1916 yılında İrlanda’nın İngiliz egemenliğine karşı isyanını anlatan dizi. Çok iyi izlenme oranları almış. Yine Stephan King’in aynı adlı romanından uyarlanan 11/22/63... Kennedy suikastını geleceği değiştirmek adına engellemesi gereken bir adamın hikayesi kısaca... Tarihe yeni bakış açısı getiren dizi olarak raporda yerini alıyor. TRT 1’in ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisi bizden bu eğilime çarpıcı bir örnek olarak gösterilebilir.
Maç 1-0 bitti!
Posta yazarı Mesut Yar, ‘Televizyon Hastası’ klişesiyle yayınlanan bugünkü köşesinin ‘Dip Not’ kısmını sunucu-oyuncu İlker Ayrık’a ayırmış. İşte Mesut Yar’ın, ‘Maç 1-0 bitti’ başlıklı yazısı:
- İlker Ayrık’ın 1-0 macerası sona erdi. ‘İlker Ayrık’la 1-0’ Kanal D’nin iddialı işlerinden biriydi. Ancak hakkını vermek gerekir ki, bir ‘Ben Bilmem Eşim Bilir’ efektini yaratamadı. Aslında yüzde yüz yerli içerik olan işlerin önünün açık olmasını umut ediyorum. Ama nedense bunu bizim ekranlarda tutturmak zor. Hal böyle olunca insan evdeki bulgurdan da olabiliyor. Şimdilerde İlker, ‘yarışması bitmiş bir ekran adamı’ olarak önündeki projeleri gözden geçiriyor. Bana göre iki seçeneği var. ‘Ben Bilmem Eşim Bilir’i yeniden hayata geçirmek, bu bir… Kanal değiştirmek, bu da iki!
Her şey genetikten
Sabah Günaydın yazarı Yüksel Aytuğ, ‘Yakından Kumanda’ başlıklı köşesinde bugün ilginç konulara değinmiş. Biz bunlardan, ‘Her şey genetikten’ başlıklı bölümü sizlere aktarıyoruz:
- Özcan Deniz'in Şükrü Avşar ile ortak yapımcılığında gerçekleştirilen Her Şey Aşktan filmi özellikle sömestir tatilinde 'Hamburgerciden sonra nereye gitsek kızlar?' sorununa çare olacağa benziyor. Gerçek aşkın yavaş yavaş elini eteğini çektiği dünyamızda her ne kadar bu tür filmler, 'bilim kurgu' kulvarına yaklaşsa da, iki saatliğine gözünüzü ve kulağınızı ılık suya batırılmış pamuk ile temizlemiş gibi hissediyorsunuz. Şükrü Özyıldız ile Hande Doğandemir'in aşkı izleyiciye geçiyor. Bana göre başarılı olamayan dizilerin en büyük sorunu, başrolleri paylaşan partnerlerin kimyasının tutmaması... Bu film, dizicilere reçete olacak bir kimya formülü sunuyor gibi. Bu arada filmin müziklerinden bir soundtrack albüm yapılsa, iyi satar gibime geliyor. Özcan Deniz gibi bir müzik adamının doğru şarkı seçimleri ve Mithat Can Özer'in müthiş düzenlemeleri filme ayrı bir tat katmış. Bu arada Sezen'in oğlu Mithat Can'ın 'sahici ve mütevazı' oyunculuğu da dikkat çekici. Onu izledikten sonra 'genetik bilimine' saygım ve inancım bir kat daha arttı!
