Kısa bir süre önce 10 yıllık eşi Murat Ersönmez ile yollarını ayıran 90’ların ünlü mankeni Sinem Güven, Haftasonu dergisine konuştu: “Yeni kuşak mankenlerin kendisine, işine saygısı yok. Benim yarı yaşımda gencecik kızlar spor yapmıyor, hepsi sağlıksız. Hepsinin etleri bıldır bıldır. Ben şimdi podyuma çıksam hepsini sallarım. Bir tek Didem Soydan’ı beğeniyorum. Duruşu ve tarzı var.”
90’lar, hatta 2000’ler denilince akla gelen en iyi modellerden olan Sinem Güven, yıllar içinde duruşundan hiçbir şey kaybetmedi. Yarattığı takı markasıyla kariyerini sürdürdü. Hafta Sonu’na evinin kapılarını açan sinem güven hakkında merak edilenleri anlattı.
Podyumun emektar modellerinden Sinem Güven, kendi yarattığı markası Hathi By Sinem Güven ile yıllardır takı dünyasında adından başarıyla söz ettiriyor. 1997 yılından bu yana tasarımla iç içe olan ve bunu markalaştırarak ürünleriyle herkese hitap eden ünlü model, koleksiyonunu giderek genişletiyor. Yıllardır sansasyonlardan uzak hayatı ile takdir toplayan ve sadece yaptığı işlerle anılmayı başaran Sinem Güven, geçtiğimiz günlerde 10 yıllık eşi Murat Ersönmez’le birlikte ortak bir basın açıklaması yaparak boşanacaklarını açıkladı. İkili açıklamalarında şu ifadelere yer verdi: “Değerli basın mensupları, Murat Ersönmez ile ortak aldığımız karar doğrultusunda üzülerek belirtiyoruz ki, 10 yıllık süren evliliğimizin yol ayrımına girdik. Beraber geçirdiğimiz değerli yıllar için birbirimize minnettarız. Bu ayrılığımızda herhangi bir üçüncü şahsın ilgisinin olmadığını belirtir, bundan sonraki hayatımızda da kızımız Defne için her zaman birbirimizin yanında olarak görüşmeye devam edeceğimizi bildiririz. Konuyla alakalı yaptığımız açıklamaların yeterli olduğunu düşünüyor, yanıltıcı bilgilere itibar etmemenizi rica ediyoruz. Her ikimiz ve kızımız Defne için hassas olan bu süreçte, siz değerli basın mensuplarının göstereceği saygı ve anlayışa şimdiden teşekkür ederiz.” Bu açıklama ile konuya son noktayı koyan Sinem Güven ile Kemerburgaz’daki evinde buluştuk ve bakın neler konuştuk...
Tasarıma ilginiz nasıl başladı?
Tasarımcılığa merakım 1997 senesine dayanıyor. O dönem cam boncuklarla bir şeyler tasarlamaya başlamıştım. Tasarımlarım beğenilince Beymen’e özel bir koleksiyon hazırladım. Tamamen gümüş üzerine cam boncuklarla hazırladığım bir koleksiyondu ve çok beğenildi. Daha sonra başka satış noktalarında da ürünlerimi sattım. Sanırım takı tasarımına başlayan ilk isimlerden biriydim o dönemde, şimdilerde bu iş çok popüler oldu ve herkes bir şeyler tasarlamaya başladı. İşlerim gayet güzel giderken 1999 depremi oldu. Depresyon hali bir şey yaşadım. Üstüne de 1999 depremini yaşayınca her şeyi bıraktım...
Siz işin yapım aşamasında da oldunuz mu, yoksa sadece tasarım mı size aitti?
Ben Kapalıçarşı’daki atölyeye çizimi yapıp verdim, onlar yaptı. İşçilik bambaşka bir şey; mıhlamasından cilasına ayrı ustalık gerektiriyor. “Neden bir marka ile birlikte çalışıp hazırlamıyorum ki?” diye düşündüm ve Punto’dan bir teklif geldi. Punto, deriyle altın kombinasyonundan oluşan takılar yapmamı istedi, böyle bir koleksiyon hazırladım, çok da güzel oldu. Mağazada tıkır tıkır satıldı, sorunsuz bir şekilde ödemelerimi aldım ama mağaza dışında da eş, dost benden isteyince onlara da yapıp yolluyordum, siparişleri gönderiyordum ama işin ödeme kısmı hep gecikiyordu! Öyle olunca, “Ticaretle de uğraşamam” deyip vazgeçtim. “Ben kendi işimi yapayım, paramı da ajansıma yollasınlar” diye düşünüp yine bıraktım bu işi. Sonra Hindistan’a gittiğim bir seyahatimde yine içimdeki tasarım isteği ortaya çıktı...
Tasarımlarınızı hazırlarken size neler ilham veriyor?
Gördüğüm her şeyden etkileniyorum, doğadan ilham alıyorum. Mesela bir yaprağın kenarındaki kıvrım bana bir şey anımsatıyor ve bileziğimin kenarını ona göre tasarlıyorum.
Başka tasarımcıları takip ediyor musunuz bu aşamada?
Başka tasarımcıları takip etmek doğru bir şey değil. Onlardan esinlenmek taklit olur, bu nedenle tercih etmiyorum tasarım aşamasında.
Beğendiğiniz Türk takı tasarımcıları var mı?
Zeynep Erol’u çok beğeniyorum; iyi de bir müşterisiyim aynı zamanda. Zeynep de Hindistan’a çok gider gelir. O altın üzerine çalışıyor, ben daha çok özgün tarzda şeyleri seviyorum. Çok birbirine benzeyen şeyler var. Milka bir başarı hikayesi, zaten bu nedenle çok taklit ediliyor. O kadar çok taklit var ki, taklitle gerçek ürünleri yan yana koyduğunda bir bakıyorsun hangisi gerçekti diye... Tabii o da çok güzel şeyler yaptığı için taklit ediliyor sonuçta...
Sizin döneminizle bugünü kıyaslamanızı istesem...
Şimdi böyle ahkam kesmek gibi olmasın; hani işi birazcık bilen, gözlemleyen biri olarak konuşuyorum, lütfen küstahlık olarak görmeyin. Arada sırada bu fashion şovlara gidiyorum, izliyorum, bakıyorum. Bir kere kimsenin kendisine saygısı yok, benim yarı yaşımda gencecik kızlar spor yapmıyor, vücutlarından ve yüzlerinden bu belli oluyor, hepsi sağlıksız. Ben şimdi podyuma çıksam hepsini sallarım yani. Bu konuda mütevazılık yapmak istemiyorum. Hepsinin etleri bıldır bıldır! Halbuki bundan para kazanıyorlar, kendilerine, işlerine saygıları yok.
Genç modellerden beğendiğiniz isimler var mı?
Tanımıyorum ki! Gençleri inanın bilmiyorum, bir tek Didem Soydan’ı beğeniyorum, gerçekten Avrupai bir duruşu ve tarzı var. Bizim zamanımızda bu meslek daha popülerdi ve biz çok çalışıyorduk. Yeni isimler marka olamıyorlar ama biz markaydık; Arzum Onan, Deniz Pulaş, Merve İldeniz, Begüm Özbek, Esin Moralıoğlu... Hepimiz birer markaydık. Şimdi iki kelimeyi bir araya getiremeyen insanlar var. Bizim özel hayatımız göz önünde değildi. Siz Deniz Pulaş’ı hangi ilişkisiyle hatırlarsınız? Hatırladığınız bir erkek arkadaşı var mı? Özel hayatını hep geride yaşadı. Şimdi herkesin derdi kolay şöhret, herkes konforun peşinden koşuyor.
Vatan
