UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER! BÜLENT CANKURT, MEVLÜT TEZEL VE SİNA KOLOĞLU BUGÜN HANGİ KONULARI YORUMLADI?..

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER! BÜLENT CANKURT, MEVLÜT TEZEL VE SİNA KOLOĞLU BUGÜN HANGİ KONULARI YORUMLADI?..

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER! BÜLENT CANKURT, MEVLÜT TEZEL VE SİNA KOLOĞLU BUGÜN HANGİ KONULARI YORUMLADI?..

SİNA KOLOĞLU

'NE ARARSAN VAR' DİZİSİ

Entrika, para, gizem, at, avrat, silah, Urfalı, ergen ve yasak aşk... Büfeler vardır tost, döner, sosisli, lahmacun ve simit ne ararsan mevcut. Ama hiçbirinin doğru dürüst tadı yoktur. FOX’un yeni dizisi ‘Kalbimdeki Deniz’ de o hesap. “Hangi karakteri ararsan mevcut. Onların hikayeleri de var. Daha ne istiyorsun be adam?” ya da “Zaten biz senelerce oynasın mı istiyoruz? Bir sezon gidecek, bitecek. Nedir derdin? Sevmedin bırak seyretme! Millet izlesin” diyeceklerdir.

Dizide roller idare ediyor. Özge Özberk kocasından şüphe etmeyen, başına gelen felaketin altında kalkmak için uğraşan kadın rolünde olmuş. Ama nereye kadar? Kutsi de bu kurgu içinde olacakmış hissi veriyor. Her ikisi de ‘yumuşak ve iyi kalpli insanlar dünya üzerinde birbirlerini bulacaklar’ hikayesine uygunlar. Hakan Eratik de verilen görevi yerine getiriyor işte. Dizide oyunculuk konusunda dikkatimi çeken iki isim var: Fikriye (Yeşim Ceren Bozoğlu) ve Cemile (Güzin Usta). Yani başroller değil, yan roller. 

CESUR MU, GÜZEL Mİ?

Fragman yayınlandı. Ev ahalisinin kafası karışık. Bizlere sunulan görüntüde ‘ne muhteşem sahne’ etkisi yaratılmak istenmiş. At üzerindeki şov sonrası, cipten atlama sahneleri “Vay be” dedirtecek bir durum yaratmadı. “Yakın plan çekmişler zaten” dedi ev ahalisi. Hele finalde devlerin aşkı havasında altlı üstlü yerde “İyi misin? Yok iyiyim ya sen” diyalogları eşliğindeki bakışlar... Dizinin yurt dışı pazarlaması tamam. Şimdiden düzine hesabıyla birçok ülkeye satışı yapılmış. İçeride “Reytingler yüzde 5 oldu mu?” soran yok. Haa “Bu star işi, alıp götürmesi lazım” diyorlarsa o biraz zor gibi.

ÜÇ İSTİDATLI ADAM

Onlara “Üç istidatlı genç” diyordum, artık adam oldular. Yeni sezon TV8’de açılışı yaptılar. Serenay Sarıkaya yetmedi, Gökhan Türkmen’i ağırladılar. Serenay Hanım bir de şarkı söyledi. Fakat ‘izlenme oranları’ beklendiği gibi değil. Gece şovunun tabii ki bir sınırı vardır. Tüm bunları bir kenara bırakıyorum, ortadaki iş önemli.

Bir Beyaz, bir de Okan var ‘çok izlenen şov’ programları listesinde. 25 yıllık özel

televizyon hayatımızda bir tane daha ‘şov adamı’ çıkmayacak mı?

Eser Yenenler, İbrahim Büyükak ve Oğuzhan Koç bugün 30’lu yaşlarda. Hani olgunluk halinden gün almaya başladılar. Üç yıldır bu şovu yapıyorlar. Çok büyük destek var. En ‘popüler’ isimler bu programa çıkıyor. Gençler pek bir seviyor onları.

Peki eksik nedir? Serpiştirdikleri skeçler mi? Üçlünün aralarındaki espri paylaşımı mı? Yoksa birbirlerinden rol çalma telaşı mı?


YÜKSEL AYTUĞ

MÜGE ANLI'NIN İSMİNDEN KORKANLAR

Bana göre yılın en önemli televizyonculuk olayıydı. Müge Anlı ve ekibi, 3.5 yaşındaki Irmak'ın katiline olayı reklam arasında itiraf ettirdiler. Cinayeti işleyen Himmet Aktürk, ertesi gün canlı yayında polisler tarafından gözaltına alındı.

Katil zanlısı Himmet'in zaten başka şansı yoktu. Müge Anlı ve ekibi tarafından bir hafta boyunca öyle ustalıkla sorgulanıp köşeye sıkıştırıldı ki, sonunda her şeyi anlatmak zorunda kaldı. Televizyon yayınına entegre navigasyon sistemi ile zanlıya canlı yayında yer göstertildi. Hurdacı Himmet'in cinayeti işledikten sonra hangi sokaklardan geçip nerelere uğradığı, cesedi nereye attığı bu teknoloji sayesinde an be an izlendi. atv'nin Tatlı Sert ekibi, tek kelime ile 'muhteşem' bir 'polis muhabirliği' örneği sergiledi. Zanlının cep telefonunun incelenmesi sonucunda ise daha pek çok çocuğa tacizde bulunduğu, hatta belki de bazılarını öldürmüş olabileceği gibi korkunç bir ihtimal de ortaya çıkartıldı.

Sadece o mu? Cuma günü bana göre Müge Anlı'nın kariyerinin en parlak günüydü. Esenler'de kayıp bir çocuk, bir servis şoförü tarafından bulundu.

Programın yayını sona ermeden o çocuk, Suriyeli ailesine kavuşturuldu. Üç gündür kayıp olan bir başka çocuk ise muhtemelen Müge Anlı'nın takibinden kurtulmak isteyen çocuk hırsızları tarafından getirilip evinin önüne bırakıldı. O gün Müge Anlı'yı izleyen herkes, çocuğuna daha bir sıkı sarıldı.

Keşke Müge Anlı'dan korkanlar sadece suçlular olsaydı... Perşembe ve cuma gününden itibaren neredeyse tüm gazeteler ve televizyonlar bu haberi kullandı. Turkuvaz Grubu yayınları dışında, gazeteler arasında bir tek Posta'da Müge Anlı ve programının isminden bahsediliyordu. Özellikle Doğan Medya Grubu, 'ısrarla ve özenle' ne atv'nin, ne Tatlı Sert programının, ne de Müge Anlı'nın adını ağızlarına almamak için azami gayret sarf ettiler. Hürriyet'te, Kanal D ve CNN Türk'ün haber bültenlerinde olay verilirken hep 'Bir televizyon programında...' ifadesi kullanıldı. Bir tek, pazartesi sabahı FOX'un Çalar Saat'inde İsmail Küçükkaya çıktı, büyük bir yüreklilikle hem kanalın, hem programın ismini verip "Meslektaşım Müge Anlı'yı tebrik ediyorum" dedi. Belki de FOX'un haber bültenlerinin çok izlenmesinin nedeniydi bu 'kompleksten arınmış' olmaları...

Tamam, rekabeti anlarım. Ama ortada bu kadar önemli bir toplumsal sorun ve bu denli büyük bir televizyonculuk başarısı varken, üstelik o görüntüler sizin tarafınızdan fütursuzca kullanılırken 'Müge Anlı' demeyi, atv'nin adını anmayı gururunuza yediremediniz mi? Korkunuzu, dehşetinizi, kıskançlığınızı bu kadar aymazca gösterirken, kendi okurunuzu, izleyicinizi de kaybedeceğinizi hiç düşünmediniz mi? Milleti o kadar enayi mi sandınız?

Bu köşede yıllardır programları, kanalları olumlu ya da olumsuz yönde eleştirirken hepsinin ismini yazıyorum. Hiçbir zaman 'Aman bu bizim medya grubunun rakibi, ismini anmayayım' demeyi aklıma bile getirmiyorum. Atv'nin en iddialı dizisinin, programının tam karşısında yer alan yapımları, onların oyuncularını övüyor, takdir ediyorum. Peki, hata mı yapıyorum? Asla! Zaman zaman kendi yayın grubumun içinden bu konuda tatlı sitemler işitsem de; tavrımdan, tarzımdan, tarafsızlığımdan ödün vermiyorum. İşte bu nedenle, bu sütunlarda hiçbir zaman 'Bir televizyon kanalında...' ifadesine rastlamadınız, rastlayamayacaksınız.

Zaten Müge Anlı, onun isminizi anmanıza ihtiyaç duymayacak bir düzeye erişti.

Sadece bir programın değil, dünya üzerinde ilk kez denenen bir 'televizyon formatının' da adı oldu. Yani sizin, onun ismini anmamanız, göğsüne takacağı yeni bir zafer madalyası olabilir ancak. Bırakın da Müge Anlı'dan yalnızca tacizciler, çocuk hırsızları, katiller korksun!..


MEVLÜT TEZEL

ŞİŞMAN DİYE İŞE ALMADILAR

DHA'nın haberine göre Gülten Taranç, 2013 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü'nden mezun oldu. Uzun süre sinema sektöründe iş arayan Taranç, şişman olduğu gerekçesiyle birçok kapıdan geri çevrildi.

Kendi çabasıyla film çekmeye karar veren Gülten Taranç, gerekli teknik ekipmanı binbir güçlükle biriktirdiği parayla aldı. Ancak Gülten Taranç'ın evine giren hırsız, teknik ekipmanları çaldı.

Taranç, tekrar sinema sektörünün kapısını çaldı ancak yine şişman olduğu gerekçesiyle iş bulamadı. Sinema filmi çekmek için banka kredisi çeken Gülten Taranç, 18 günde ilk uzun metraj filmi olan 'Yağmurlarda Yıkansam'ı çekti.

Ve bu film, Antalya Uluslararası Film Festivali'deki Rengarenk seçkisinde 'En İyi Film' ödülünü kazandı.

İŞTE AZMİN ZAFERİ

İşte festivaller bunun için var, işte azmin zaferi! Taranç, festivalden kazandığı parayla kredi borcunu ödeyecek ve yeni bir film çekme şansına sahip olacak.

Taranç'ın öyküsünden çıkaracağımız asıl ders ise toplumda kilolulara karşı uygulanan ayrımcılık. Taranç, Türkiye'de sanatsal kaygının olmadığını belirterek, "Türkiye'de insana biçimsel yaklaştıkları gibi sanat eserlerine de öyle yaklaşılıyor" diyor. Az bile söylüyor.

Taranç'ın iş bulamadığı alanlar medya ve sinema sektörü.

Üstelik Taranç'ın kameranın önüne geçmek gibi bir derdi de yok; o kameranın arkasından kendi öykülerini çekmek istiyor sadece.

Taranç haklı, yıllardır medya ve sinema sektörlerinin içindeyim. Genelleme yapmak istemem ama bu sektörlerde işe alımlarda görsel kaygılar genelde ön planda tutuluyor.

Elbette kamera karşısına geçireceğiniz insanda görsel, biçimsel kaygılarınız olabilir ama bu kaygılar her şey demek olmamalı. Özellikle sinema ve dizi sektöründe kamera arkası işlerde bile bilgi ve birikime değil, fiziksel güzelliğe önem veriliyor.

Elbette dünya var olduğundan beri güzel olana her zaman pozitif ayrımcılık uygulandı ama teknik işlerde bile işi iyi yapacak kilolu aday varken; iş tecrübesi olmayan, bilgi birikimi geride ama güzel olanların tercih edilmesi ayrımcılıktır.

Normalde topluma örnek olması gereken sinema ve medya sektöründe kilolulara karşı ayrımcılık yapılması büyük ikiyüzlülük.

Gülten Taranç'ın bu ikiyüzlülüğe ve ayrımcılığa rağmen pes etmemesi ve çektiği filmle Antalya'da ödül alması ayrıca övgüyü hak ediyor. Bu arada Taranç'ın ödül alan filmi 'Yağmurlarda Yıkansam'ın kadın cinayetlerini çok farklı bir açıdan ele alması da rastlantı değil. Bir derdi, anlatacak bir öyküsü olanlar bütün zorlukları geçip yönetmen olabilirler.

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13