Venedik Film Festivali dün 3. günüyle devam ederken, günün en çok ilgi gören yapımı baş rolünü Johnny Depp’in oynadığı ‘Black Mass’ oldu. Depp için uzun kuyruklar oluştu.
72. Venedik Film Festivali’nde basının en çok ilgi gösterdiği filmlerden biri dün izleyiciyle buluşan ve Yarışma dışı gösterilen ‘Black Mass’ oldu. Jeff Bridges’e folk şarkıcısı rolünde Oscar kazandıran ‘Crazy Heart’ın yönetmeni Scott Cooper, bu kez gerçek bir suç öyküsüyle izleyicilerin karşısındaydı.
Suç öyküsünün kalbinde 1970’lerden 1980’lere kadar faaliyet gösteren Whitey Bulger adlı gangster vardı. Özelliği ise FBI’a muhbir olarak çalışmasına rağmen büroyu kendi çıkarları için manipüle edip rakiplerini federaller aracılığıyla yok etmesi olarak gösterilebilir. Bir de kardeşinin temiz ve onurlu bir senatör olması... Ama filmin asıl ilginç yanı merkeze aldığı suçlu veya bunu işleme biçimi değil, Johnny Depp’in sarı saçlı ve mavi lensli tanınmaz haldeki suretiydi.
Oturacak yer kalmadı
Gerçek hayatta Bulger’ın fiziksel görüntüsüne herkes hakim ve Depp’i kendi saçı ve göz rengiyle garipseriz diye düşünülmüş olmalı. Ancak tam tersi Depp’in maruz bırakıldığı fiziksel değişim ve özellikle gözleri izleyicide yabancılaştırıcı bir etki yarattı. Yine de Johnny Depp’in festivale katılımı basın toplantısını yerlerde bile oturacak yer bulunmayacak kalabalığa taşımaya yetti. Depp, masaya oturduğu anda da yüzlerce telefon fotoğraf çekmek için basın mensupları tarafından havaya kaldırıldı. Depp saatlerce kendisini bekleyen hayranları hakkında bir soruya da onu bekleyenlere teşekkür ederek kibar yanıt verdi.
Depp, ilk kez gerçekten şeytani bir karakteri canlandırdığıyla ilgili yorumlara esprili yanıtıyla değerlendirdi: “Şeytanla eski arkadaşız. Şaka bir yana, Bulger gibi karaktere bir insan gibi yaklaşmak lazım. Kimse uyanıp aynaya bakıp bugün şeytani bir şey yapacağım demez. Karakterim Whitey bulunduğu ortamın dili olan şiddeti konuşuyor” dedi.
Sokurov beğenildi
Altın Aslan yarışmasında ise şimdilik en beğeni toplayan film, usta yönetmen Aleksandr Sokurov’un ‘Francofonia’sı oldu. Sokurov belgesel filminde 2. Dünya Savaşı’nda Paris’i işgal eden Nazilerin Louvre Müzesi’ne ve buradaki eserlere olan ilgisini, Louvre’dan sorumlu Alman yetkili ve Louvre’ın Fransız müdürü üzerinden anlatıyor. Söz konusu olan bir önceki filmi ‘Faust’la 2011’de Venedik’ten Altın Aslan kazanan usta yönetmen Sokurov olunca geçmiş, bugün, sanat, miras, savaş, aristokrasi, görev, tarihin iç içe geçtiği entelektüel ve sinema dili açısından üst düzey bir film izleyicileri karşıladı.
Milliyet
